24 Nisan 2013 Çarşamba

Sizde mi melektiniz?


Son zamanlarda melek, meleksi gibi kavramlar fazlasıyla girdi hayatımıza. Kendisini insanları geliştirmeye adamış birçok spiritüel yönlendirici, ne zaman süre gelen güçlü paternlerlekarşılaşsa, değişime diğer insanlardan biraz daha dirençli birini görse “melek” tanımlamasını yapıştırıyor.

  ü  Dünyayı ve insanları anlamakta, dahası onlara uyum sağlamakta güçlük çekiyor musunuz?   
  ü  Çoğunlukla insanları küçümsüyor veya düzeltme ihtiyacı duyuyor musunuz?                  
  ü  Çevrenizdeki insanlara karşı genellikle aşırı duyarlı mısınız?                                 
  ü  Etrafınızdaki insanların çoğunlukla iyi niyetinizi kullandığını düşünüyor musunuz?                                
  ü  Özellikle maddi konularda güçlük yaşıyor, buna rağmen paraya önem vermemeye devam ediyor musunuz?                                                          
  
ü  Çoğu zaman içinizden bir ses sizin buraya ait olmadığınızı söylüyor mu?                        
ü  Birçok kez aldatılmanıza rağmen hala insanlara  güvenmek mi istiyorsunuz?                         
ü  Her şeye rağmen kendinizi iyi olmak zorunda hissediyor musunuz?

Bingo!... Sizde aslında bir Meleksi’siniz. Endişelenmeyin, siz aslında dünyayı ve insanları daha yakından tanımak istiyordunuz. Tanrı’da “Bir gidin görün bakalım, o kadar kolay mı!” diyerek sizi buraya gönderdi. Nasıl olsa öldükten sonra da O’nun yanına dönüp “Haklıymışsın Tanrım! İnsan olmak gerçekten çok zormuş!” diyecek ve asli görevinize geri döneceksiniz. Ben yıllardır yanlış öğrenmişim. Aslında ne kadar kolaymış. Size bir melek uyumlaması, amigdalanıza damardan bir melek kodlaması yazıyorum. Artık Tanrı tarafından cezalandırılmak amacıyla dünyaya düşmüş bir melek olduğunuzu bilerek, keyifle yaşamaya devam edebilirsiniz.
Meğer meleklerinde özgür iradesi varmış, onlarda Tanrı’nın yarattıklarını küçümseyip, yargılıyormuş ve Tanrı onları cezalandırmaya pek meraklıymış. Son günlerde onlarca danışanımdan, birilerinin onları yukarıdaki tanıma uydurduğunu ve yine yukarıda bahsettiğim reçeteyi önerdiğini duydum.
Sadece son 2 yılda belki yüzlerce seans gerçekleştirdim. Bu seansların % 90’ınını kendine almadan vermeyi ilke edinen, çeşitli kişiler tarafından melek olduğuna neredeyse inandırılmış hanımlarla çalışarak geçirdim. Zengini-fakiri, çalışkanı-tembeli, genci-yaşlısı, kilolusu-zayıfı, evlisi-bekarı yüzlerce hanımın en önemli ortak noktası neydi bilmek ister misiniz?
“Eril enerjilerinin yüksekliği.”
Şaşırtıcı şekilde hemen hepsi sanki almaya değil, vermeye programlı doğmuş ve/veya büyütülmüşlerdi. Meğer almadan vermek Allah’a değil, melek olduğuna kodlandırılan bu hanımlara mahsusmuş. Bu danışanlarımdan birçoğunun dişi kimlikleriyle gerçekten bütünleşerek, maddi veya manevi olarak erkeklerden geleni sevgiyle kabul ettiği zaman, yukarıda bahsi geçen semptomların çoğunu atlattığını gördüm. Artık yaşam alanlarında ilişkiye çok daha açık, hayatın kendisine sunduklarını çok daha fazla alabilen, dönüştürüp işleyerek yaşama geri sunan insanlar. Dolayısıyla hayatları çok daha kolay, dünyada oynadıkları oyunun çok daha farkındalar.
Ben insanları cinsel tercihleriyle değerlendirenlerden değilim. Ancak sahip olduğumuz bedenin, bize bu hayatımızla ilgili çok önemli bir yol gösterici olduğuna da inanıyorum. Dolayısıyla çok basitçe biliyorum ki, dişiyseniz alabildiğinizde, erkekseniz verebildiğinizde hayatınız çok keyifli ve kolay hale gelir. “Kendinizi değerli ve yeterli hissedersiniz” ki, bu iki duygunun negatif hali, yani “değersizlik ve yetersizlik” coğrafyamızda hemen herkeste var olan duygular.
Hadi, bedeninizle bütünleşin. Ona biraz kulak verin, size kendinizle ilgili çok önemli şeyler söyleyecek!

Sevgiyle ve aşkla kalın,
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı
Kartal ÖZAL

1 Nisan 2013 Pazartesi

Uçan Kuşun Hikayesi


Sevgili dostlar, birçok spiritüel öğretinin en çok üstünde durduğu konu, insanın kendini sahip olduklarıyla sınırlamasıdır. İnsanlar ne yazık ki kendilerini ve başkalarını çoğunlukla sahip olduklarıyla değerlendiriyor ve bu yaşamlarındaki değerlerini daha iyi arabayla, daha büyük bir evle, daha fazla dostla yükseltebileceklerine inanıyor. Hatta birçok insan bu dünyanın fiziksel şartlarının içinde adeta hapsedilmiş olduğuna inanmakta. Oysa bu dünyaya sadece fizikselliği deneyimlemeye gelmedik, tüm bu şartlarda bile sınırsızlığımızı hatırlayarak ona doğru ilerlemeye geldik. Bazen, kendi sınırlarımızı nasıl belirlediğimizi, kendimizi nasıl çaresizliğe ittiğimizi, sadece şikayet edip sorunları çözmek için içimizdeki potansiyele başvurmadığımızı bize birilerinin söylemesine ihtiyaç duyuyoruz. Varoluşçu psikoloji derki, sandığınızdan çok daha fazlasısınız. Sahip olduklarınızdan çok daha fazlasısınız. Bununla ilgili geçenlerde bir danışanım beni aradı ve sınırsızlığımızı tekrar gösterdi. Bu konuyu izniyle sizinle paylaşmak istedim. Olay şöyle başladı; Geçen sene bu danışanım ilk randevusunda bana birinci ve ikinci eşlerinin onu nasıl terk ettiğini, ardından işini, evini, arabasını nasıl kaybettiğini ve 45 yaşında bir erkek olarak baba evine döndüğünü anlattı. Tüm bunlara rağmen hayata tutunmaya çalışırken, çok sevdiği muhabbet kuşu da pencereden kaçarak onu terk edince, artık onun için yaşamın anlamı kalmadığını hissetmiş ve yardım almaya gelmişti. Nihayetinde birkaç ay sonrasında seanslarımızı bitirdiğimizde, önce kendisine inanması gerektiğini, öncelikle kendisini sevmesi gerektiğini fark etmişti. Onu yaşama uğurlarken, en son şöyle söylemiştim, "Sen kendini gerçekten sevdiğinde, hayatta değer verdiğin her şey sana döner, merak etme!" Neredeyse bir yıl sonra, geçen hafta içinde beni aradı ve "sizinle bir şey paylaşmak istiyorum" dedi. "İşlerim harika gidiyor, başımı kaşıyacak vaktim yok. Ama sizi bugün başka bir şey için aradım. Tam bir yıl sonra, İstanbul gibi bir şehirde muhabbet kuşum geri döndü. Bu nasıl bir mucizedir? ‘Kendini gerçekten sevdiğinde hayatta değer verdiğin her şey sana döner’ derken kuşu da düşünmüş müydünüz?"
Bunu söylerken elbette düşünmemiştim! Ancak tüm samimiyetimle biliyorum ki, insan kendini sevdiği andan itibaren, her şey onun etrafında dönmeye başlıyor. Kimsenin uydusu olmayın, siz harika varlıklarsınız! Müthiş bir potansiyeliniz var! Siz kendinize inanıp, kendinizi sevdiğiniz andan itibaren uçan kuş bile döner.
Sevgiyle ve aşkla kalın!
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı
Kartal ÖZAL