25 Kasım 2013 Pazartesi

Biz Erkekler Hala Küçük Perilere İnanıyoruz

Eril ve dişil yanlarımız birçok konuda ayrı kutuplarda olan, ama aynı zamanda ayrılmaz parçalarımız.
Teorik olarak mantıklı, akıllı, gerçekçi davranan yanımız eril, duygularıyla hareket eden, tutkulu, sezgisel, bazen kaprisli ve alıngan yanımız ise dişil.
Peki, pratikte gerçekten böylemi? Hadi ikili ilişkilerimize bakalım…
Mesela o mantıklı, akılcı, gerçekçi erkek;
-          Ondan birkaç güzel kelime duymak isteyen kadın karşısında,
-          Trafikte basit bir hata yapan diğer şoför karşısında,
-          Tuttuğu takım yenilgiye uğradığında,
-          Yaşadığı evin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğinde……nerede?
Geçenlerde Ankara yolunda “Gece Yarısından Önce” serisinin üçüncü filmini izledim. Filmin son bölümünde tipik bir karı-koca kavgası var. Kadın bir ara diyor ki;
“Bir yere mi gidiyoruz, sen kendi eşyalarını topluyorsun, ben kalan her şeyi.” ve ekliyor. “Siz erkeklerde neyi seviyorum biliyor musun? Hala sihre inanıyorsunuz. Küçük periler çorapları topluyor, küçük periler bulaşık makinesini boşaltıyor, küçük periler çocuklara güneş kremi sürüyor. Küçük periler yemek pişiriyor. Küçük periler, küçük periler.”
Ekleyeyim, bence alışverişi de onlar yapıyor. Bu nedenle de akşam işten eve yorgun geldiğimizde şımartılması gerekenin kendimiz olduğunu düşünüyoruz. Kadınlar bütün gün evde ne yapıyor olabilir ki? Baksanıza bütün işleri küçük periler yapıyor.
Evet, itiraf ediyorum. Biz erkekler o küçük perilere hala inanıyoruz.
Nerede gerçekten o mantıklı, akılcı, gerçekçi erkek? Kazandığı para yaşadığı hayata yetmediğinde, çocukların sorumluluğunu paylaşmak gerektiğinde, hayat elimizden bir kelebek gibi uçup giderken televizyonun mu, bilgisayarın mı yoksa telefonun mu arkasında saklanıyoruz?
Hayat hiçte teoride ki gibi ilerlemiyor. Biz erkekler o küçük perilere hala inanıyoruz da, üç kuruşu otuz kuruş gibi harcayabilen evimizdeki gerçek simyacıyı gözden kaçırıyor, ona teşekkür etmeyi ihmal ediyoruz. Dışarıda veya evde çalışan tüm kadınlara en derin saygılarımla.
Bu dünya sizinle çok daha güzel,
Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL

PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

18 Kasım 2013 Pazartesi

İçinizdeki 10.Adamı Susturabilirsiniz

Geçenlerde günü birlik Bodrum’a seyahat etmek durumunda kaldım. Türk Hava Yollarının muhtemelen yeni uçaklarından biriydi. Şu koltukların arkasında multimedya ekranı olanlardan. Ekrandan bir film seçtim ve izlemeye başladım. Brad Pitt’in “Dünyalar Savaşı – Z” adlı gerilim-aksiyon türünde bir filmdi. (Genelde kafamı boşaltmak için fantastik şeyler izlemeyi severim.) Filmde Brad Pitt’in Birleşmiş Milletler Sağlık Örgütü adına “insanların hızla zombiye dönüşmesine” neden olan bir virüsün kaynağını arayıp tedaviye ulaşma çabası konu alınıyor. (Zombi efsanesinin esin kaynağı Afrika kökenli ve Haiti ile Batı Hint Adaları'nda yaygın olan voodoo inancındaki “yeniden diriltilen insanlar”dır.)

Aşıyı bulabilmek için yola çıktığı bilim adamıyla uçaktaki sohbetlerinden birkaç alıntıyı aktarayım. Bilim adamı filmin bir yerinde diyor ki;

1.“Tabiat ana bu virüsü yayarak bir seri katil gibi davranıyor. Her seri katil ardında özellikle kırıntılar bırakır. Bu virüste öyle yapıyor. Zor olan o kırıntıları fark edebilmek.” 2012 yılı sonrasında gelişecek olan bilinç evrimi sonrasında dünyada önemli nüfus azalması olacağı sıkça dile getirilmekteydi.

2. “Bazen bir virüsün en acımasız yanı diye düşündüğün şey, aslında zırhının içindeki zaafıdır. Zaaflarını güçlü yanıymış gibi kamufle etmeyi çok sever.” Çok güçlü görünen insanlara da baktığımızda o maskelerinin altında bazen çok yalnız, bazen çok zayıf ya da kırılgan olabildiklerini biliyoruz. Bu teoriye göre de iyileştirilmesi gereken şey o kabuk, yani kişilerin gereksiz fedakar, gereksiz güçlü veya dayanıklı görünmesidir.
Filmde virüs o kadar hızlı yayılıyor ki, sonunda dünyada güvenli alanlar son derece azalıyor. En kuvvetli direnci proaktif davranarak şehrin etrafına sur ören ve girişleri denetime alan Kudüs gösteriyor. Peki Kudüs’ün bu kadar hazır olabilmesinin ardındaki sır ne? Brad Pitt bunu öğrenmek için Kudüs’e gidiyor. Kudüs’te bu organizasyonun ardındaki en güçlü kişi ile görüşüyor. O kişi bu proaktif davranışın ardındaki sırrı şu kelimelerle anlatıyor.
-          1930 larda Yahudiler toplama kamplarına gönderilebileceklerine inanmayı reddettiler.
-          1972 de olimpiyatlarda katledilebileceklerini anlamayı reddettiler.
-          1973 de arap askeri hareketlerini gördüler. Ancak bir tehdit oluşturmadığına oy birliği ile karar verdiler. Bir ay sonra saldırıya uğradılar.
Bu yüzden değişiklik yapmaya karar verdiler. 10.ADAM. 9 kişi aynı bilgilere bakıp tamamen aynı sonuçlara ulaşırsa, 10.Adamın görevi otomatik olarak aynı fikirde olmamak. Ne kadar olanaksız görünürse görünsün 10.Adam diğer dokuzunun yanıldığı varsayımını araştırmak zorundadır. Sonrası zombilere daha gerçekçi şekilde yaklaşan klasik bir gerilim filmi.

Ancak o günden beri aklımda bu 10.Adam teorisi dönüp duruyor. Aslında hepimizin içinde sağlıksız çalışan bir 10.Adam var. Siz tam bir işe girecekken, evlenmek üzereyken, gemileri yakıp gitmek üzereyken, yani birçok olumlu anda tam da düşüncesizce bir fikir birliğiyle olayların tam da içine sürüklenebilecekken, o ana kadar aklınızdan geçenin tamda tersini size savunan bir 10.Adam çıkıverip sizi yolunuzdan alıkoymak için müthiş bir direnç gösteriyor.

Her ne yapacaksanız tam da tersine karar veriyorsunuz ve sonra da şaşa kalıyorsunuz kendi verdiğiniz karara. Kendinize mantıklı bir cevap arıyor, ancak bulamıyorsunuz. İşte bu kararınızın sorumlusu olan 10.Adamı susturabilir ve yüreğinizin sesine kulak verip eyleme geçebilirseniz değişim başlıyor. Hayatınız yenileniyor. Mutluluk size içinizdeki ses kadar yakın aslında. Sadece aklınızı mı, yoksa yüreğinizi mi dinleyeceksiniz ona karar vermeniz yeterli.
Hadi artık siz düşünün,

Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL,
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

17 Kasım 2013 Pazar

Rüyalarımda üç misafirim var; Beyaz yılan, Beyaz Aslan ve Beyaz Kartal

Rehber rüyalar genelde bize bir mesaj taşıyan, sabaha karşı gelen, sonrasında bizi uyandıran, hemen her detayını hatırlayabildiğimiz rüyalar olarak adlandırılır. Açıkçası geçen yaza kadar rehber rüyalarımdan ancak birkaçına anlam aramıştım. Geçen yaz başında bir gece rüyamda boynunda tüyler bulunan beyaz bir yılan gördüm. Üzerine araştırma yaptığımda Tüylü yılan Ku-kul-kan’ın galaktik ırka mensup varlıkların bırakmış oldukları bilginin son izi olduğunu öğrendim. Yılan aynı zamanda galaktik uygarlığın da sembolüydü. Galaktik ırkın diğer adı da yılan oğullarıdır. Yılan oğulları demek, galaktik ırka mensup kişiler demektir. Guatemala tradisyonuna göre onlar göksel okyanusun kalbinden gelmişlerdir, hayrın tezahürü, gün doğuşunun, Tan'ın efendisidirler.
Tam bu yılan bana ne anlatmak istiyor derken, bir başka akşam beyaz bir aslan gelmesin mi? Hemen araştırmaya başladım. Beyaz aslanın görevinin ilahi ışığın tüm insanlığa şifa dağıtmasına yardımcı olmak olduğunu öğrendim.
Son olarak bu yaz Hans Stan Dam dan aldığım regresyon ileri eğitiminin akşamlarından birinde ise rüyamda beyaz bir kartal görerek üçlemeyi tamamladım. Beyaz kartalın çağrısı açıktı. Tüm söylencelerde bir kartalın aniden ortaya çıkışı şamanlığa çağrılışın belirtisi olarak yorumlanır.
“İlk Şaman anlatısı… Başlangıçta Tanrılar insanı yaratmışlar ve insan, kötü ruhlar yeryüzüne hastalık ve ölüm saçıncaya dek mutlu yaşamış. Tanrılar hastalık ve ölümle savaşmak üzere insanlara bir şaman armağan etmeye karar vermişler ve Kartalı göndermişler. Ama insanlar onun dilini anlamamışlar. Kartal geri dönüp, Tanrılardan kendisine konuşma yetisi vermelerini istemiş. Tanrılarsa kartalı yeryüzünde rastlayacağı ilk kişiye şamanlık yetisi vermesini buyurarak, tekrar dünyaya göndermişler. Kartal yere inince bir ağaç dibinde uyuyan bir kadın görüp onunla çiftleşmiş. Bir süre sonra kadın bir oğlan doğurmuş ve bu çocuk "ilk şaman" olmuş. Değişik bir anlatışa göre ise, kadın Kartalla çiftleşince kendisi şaman olmuş...
Turukhansk Yakutlarında da kartala ilk şamanın yaratıcısı gözüyle bakılır. Fakat kartal ayrıca Ajı Tojen ("Işığın Yaratıcısı'') adını da taşır. Ajı Tojen'in çocukları, Evren Ağacının dallarına konmuş ruh-kuşlar olarak tasarlanır.
Ağacın doruğunda olasılıkla Ajı Tojen 'in kendisini simgeleyen çift başlı Kartal, Tojon Kötör ("Kuşlar Beyi'') bulunur, Yakutlar, birçok başka Sibirya halkları gibi, Kartal ile kutsal ağaçlar, özellikle huş veya kayın ağacı arasında ilişki kurarlar. Ajı Tojen şamanı yarattığı zaman gökteki malikanesine sekiz dallı bir huş ağacı da dikmiştir ve bunun dallarında, içinde Yaratıcının çocukları bulunan yuvalar vardır. Ayrıca yeryüzüne de üç ağaç dikmiştir ve bunun anısı olarak şamanın da, yaşamının bir anlamda yaşamına bağlı olduğu bir ağacı vardır. Şamanların sırra-erme rüyalarında adayın, doruğunda Dünyanın Beyinin bulunduğu Evren Ağacının yanına götürüldüğünü anımsayalım. Bazen bu Yüce Varlık bir kartal biçiminde tasarlanır ve ağacın dalları arasında geleceğin şamanlarının ruhları bulunur.”
Şamanın göreve çağrılması olayında ataların ruhlarına düşen rol gerçekte, sanılabileceğinden daha az önem taşır. Söz konusu atalar, Kartal biçimi altında güneşi simgeleyen Yüce Varlık tarafından doğrudan doğruya yaratılmış olan mitsel "ilk şamanın" torunlarından başka bir şey değildir.
Hadi bakalım top sizde. Şimdi bu rüyalar bana ne anlatmak istiyor ve neden çok kısa aralıklarla konuğum oluyorlar. Bu konuda fikri olanlar bana kartal.ozal@gmail.com adresinden ulaşabilir veya facebook sayfamdan özel mesaj atabilirler.

Sevgiyle ve aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

16 Kasım 2013 Cumartesi

Erkeklerin dünyasında “Güzel” olabilmek!...

Erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar yaratıcılıkta, sezgisellikte, taktik geliştirme ve uygulamada vb. bir sürü özellikte bizden çok üstün olmalarına karşın masumiyetlerini korumakta zorlanıyorlar. Çünkü gerçek anlamda mutlu olabilmek için içlerindeki “Çirkin”i uyandırmaları gerekiyor. Sevgili Hans Stan Dam’ın bu yaz söylediği gibi “Azıcık kötülük kadına seksapel katar”.
Jung bazı mitlerin kolektif bilinçdışımızın en derin köşelerine kaydedildiğini söylüyor. Mesela cinselliği yeni uyanan bakire genç kız arketipi. “Güzel ve Çirkin” masalındaki “Güzel” karakteridir o. Masalı bilmeyenler için hızlıca özetleyeyim.
“Güzel”, dört kız kardeşin en küçüğüdür. Bencillikten uzaklığı ve bitmez tükenmez iyiliği sayesinde başta babası olmak üzere herkesin gözdesidir. Ablaları babalarından pahalı hediyeler isterken, o bir tek beyaz gül ister. Babası o beyaz gülü “Çirkin”in bahçesinden çalarken yakalanınca, babasının ölümünü engellemek ve onun yerine geçmek için “Çirkin”in şatosuna gider. “Çirkin” bu büyülü güzelliğe aşık olur ve evlenmek ister. Ancak “Güzel” reddeder. Gel zaman, git zaman bir gün büyülü aynada babasının ölüm döşeğinde olduğunu görünce çirkinden bir hafta izin ister. “Çirkin”, bir şartla gönderir onu. Eğer o gecikirse kendisi ölecektir. Ablaları kıskançlıklarından çeşitli oyunlarla onu geciktirirler. “Güzel” bunu fark ettiğinde “Çirkin”i kurtarmak için şatoya geri döner. “Çirkin” ölüm döşeğindedir ve ona onsuz yaşayamayacağını söyler. “Güzel” de ona, onsuz yaşayamayacağını söyler ve iyileşirse onunla evleneceğine söz verir. O anda şatonun ışıkları yanar. “Çirkin” ortadan kaybolmuş, yerine “Yakışıklı Prens” gelmiştir. “Güzel”, “Çirkin” in içindeki iyiliği fark ederek yapılan büyüyü bozmuş ve “Prensi” özgür bırakmıştır. (Psykhe ve Eros arasındaki hikaye de buna çok benzer).
Masalda anlatılan bakire arketipi her insanın içinde vardır. Çocukluktan kadınlığa geçiş eski çağlarda törenlerle kutlanırdı. Yaşadıklarımız bilinçaltından silinmedikçe herkes genç bakireyi hatırlayacaktır. Bazı kadınlar bakirenin masumiyetine fazlaca tutunarak dualist dünyadan kaçınsalar da, genellikle kadınların güçlü bir Amazon veya hayatını kendi başına yaşamayı seçen güçlü bir kadın rolü oynadıklarını görüyoruz. İster Amazon, ister iş dünyasında başarılı bir kadın figürü olun, sonunda içinizdeki “Güzel” karakteri insanlara güvenmeyi ve içindeki iyiliği ortaya koymayı seçebilir. Kadınların belki de en önemli özelliklerinden birisi görünenin ardında gizli olanı fark edebilmeleri ve sezebilmeleridir. Dolayısıyla bence bu erkek egemen dünyada kadının geleceği, erkek gibi davranmaktan ve erkeksi yanlarını geliştirmekten değil, içlerindeki “Bakireye - Güzele” güvenmekten ve koşullar ne olursa olsun sezgilerine kulak vermekten vazgeçmeden, sadece ona seksapel katacak olan kötülükten  bir doz alıp kendine homeopati uygulamasından geçecektir. Kadının elindeki en önemli araç yine kendisidir. Elbette kullanmayı bilene!...

Önemli Not: Homeopati, eski yunancadan gelen (homeos:benzer) ve (pathos:acı çekmek) kelimelerinden oluşur. Benzeri benzerle tedavi etmek anlamına gelir. Burada kadın kötülüğü kabul ederek, hatta bir küçük doz uygulayarak kötülüğe direnç kazanması, dolayısıyla dualist dünyaya uyum sağlayabilmesi kastedilmiştir. 

Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı