16 Ağustos 2017 Çarşamba

Fi-Çi-Pi Üzerine Çıkarımlar


Azra Kohen’in kitaplarını eşim rica ettiğinde almış, ancak pekte dikkatle ele alamamıştım. 
Aeden adlı kitabının çıktığını ve farklı bir evrende geçtiğini okuduğumda benimde başlama zamanım geldiğini anladım. Aeden’in ilk 50-60 sayfasından sonra durup, daha fazla ilerlemeden üçlemeyi okumaya karar vermiştim ki, Vodafone sponsorluğunda dizisi çekildi. Önce diziyi izleyip sonra kitapları okumaya karar verdim. 

Dizide Can Manay rolünde Ozan Güven oyunculuğunun zirvesine çıkmış, Mehmet Günsür her zamanki gibi etkileyici, naif ama aynı zamanda ve çekici. Bence kitaptaki kişilere çok uymuşlar. Duru rolünde Serenay’ı pek beğenemedim. Kitaptaki kişi ile hem fiziksel, hem de rol farklılığı var.
Merakım beni yeniden kitaplara götürdü. 

Üçlemenin ilk kitabı olan Fi’yi elime alıp okuduğumda ilk 50-60 sayfanın diziyle paralel olduğunu gördüm. Ardından yazarın karakterler hakkında spoiler’ları başladı. Yani karakterlerin ileride neler yapacağı, nelere sahip olacağı, kimleri kaybedip kimlerle yakınlaşacağı gibi pazarlama yöntemleri. Bu spoiler’lar pek benim tarzım değil. Bu arada zaman zaman kurgusal bazı hatalar dikkatimi dağıtmadı değil. Örneğin kitabın ana karakterlerinden biri olan Deniz’in ilk sayfalarda ela olan gözünün 100.sayfa civarında masmavi bakmaya başlaması, Pi’de ise sarı hareler barındıran yeşile dönmesi bence gözden kaçmaması gereken yazar ve editör hatalarıydı. Sonra gereksiz bir pornografi ve tarihsel hatalar. Eğer bir kitapta gerçek tarih hakkında bilgi veriyorsanız, araştırma yapmanızda fayda var. Yazara göre II.Dünya savaşında 35 milyon insan ölmüş. 
Oysa;
“II. Dünya Savaşı insanlık tarihinin en kanlı savaşıdır. Sona erdiğinde neredeyse 60-65 milyon arası insan ölmüştür. Bunların yaklaşık 30 milyonu Sovyet, 10 milyondan fazlası Çinli, 6 milyonu Yahudi, 6 milyondan fazlası Alman, 3 milyondan fazlası Polonyalı, 2.5 milyonu Japon ve 1.5 milyonu Yugoslav halklarındandır. Diğerleri daha az sayıda olduğundan ayrıntılarla boğulmayalım.”

Fi bittiğinde diziyi seyretmiş olmaktan çok memnundum. 
Bir çırpıda Çi’yi okudum. Deniz’in Ütopya köyü, yandaş medya, Amerikan uşağı politikacılar, gezi olayları vs. o döneme ışık tutmaya çalışan cesur bir kitap olmuş. Ama çok mu gerekliydi, bence hayır. Direk Pi’ye geçilmesi çok şey kaybettirmez. Pi zamanı. Yazarın bolca hükümet eleştirileri, güneş enerjisinin nasıl faydası olduğu, politikacıların ne kadar pislik içinde yüzdüğü vs. ile Çi’nin devamlılığı sağlanmış.


Ancak yazarın karakterler aracılığı ile okura empoze etmeye çalıştığı fikirlerin bir kısmına itiraz edemeden geçemeyeceğim. Örneğin “bir kadının ilk kez gördüğü bir erkekle birlikte olmasının nasıl bir değersizlik ve erdemsizlik olduğu, bir erkeğin saygı duyduğu bir kadına o kadın istediğini söyleyene kadar asla dokunmaması gerektiği, hamile bir kadının seksten uzak durması gerektiği, bazı kadınların sadece seks için bencilce nasıl da hamileliklerini tehlikeye attığı” gibi bazı görüşleri bence oldukça tartışmaya açık. Bunlar hakkında bilimsel yayın olsa dahi (ki sanmıyorum), her tez antiteziyle incelenir. Yazar tez-antitez tartışmalarında bile kendi görüşünü okura empoze etmeye o kadar kitlenmiş ki, okurun yorumuna olan saygısını yer yer oldukça kaybediyor.

Terapi deneyimlerimin bana kazandırdığı en önemli şeylerden biri, danışanlara herhangi bir fikri empoze etmenin yanlışlığıdır.”

Hamilelikte seks konusuna gelirsek;
“Birçok araştırma göstermekte ki, anne adayı olan kadın eşi tarafından da artık kutsallaştırıldığında ilişkileri bozulmakta, gereken ilgi ve desteği görememekte, hatta aldatılabilmekte. Hamilelikte seks yapılmasının hiçbir sakıncası yoktur (son üç ayda düşük tehlikesi olan kadınlar hariç), çünkü bebeğin amniyo sıvısı (embriyoyu koruyan ve besleyen sıvı), bütün fiziksel değişiklikleri içine hapsedecek şekilde yaratılmıştır. Hamileliğin 3-6 ayları arasındaki II.trimester denilen evrede kadınlarda cinsel istek ve dürtülerde belirgin bir artış olmaktadır. Aksine eşler arasındaki sevecen yaklaşımla, yapılacak yumuşak bir seks sırasında annenin salgıladığı seratonin hormonu bebeğin gelişimine çok daha yarar sağlar.”

Sonuç olarak insanın ancak kendi uyanışıyla ilerleyebileceğine, tekamül edebileceğine olan yorumlarına, ütopya gibi görünse de insanlığın bir gün tekrar BİZ’e doğru evrileceğine sonuna kadar katıldığımı söyleyebilirim. Kurgusal hataları ve bazı yanlış bilgileri editlenir, bazı şeyler okurun yorumuna bırakılırsa daha keyifli okunur kanaatindeyim.

Dizi açısındansa, yazarın günümüz Türkiye’sine getirdiği sıkı eleştiriler, gezi olayları, hükümet-muhalefet- ABD ilişkisi ve yandaş medya eleştirilerinin senaryoya aktarımı oldukça zor olacaktır. Allah kolaylık versin. Umarım tüm bu detayları atlayıp bizi saçma aşk ilişkileriyle avutmaya kalkmazlar.

Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR/Davranış Bilimleri Uzmanı ve Regresyon Psikoloğu