Bir psikolojik danışman olarak, psikoloji kökenli sıkıntıların
giderilmesi ve davranışların değişiminin sağlanması uzmanlık alanım.
Dolayısıyla zamanımın çoğu, danışanlarımın yaşantılarını mümkün olan en yüksek
kalitede sürdürebilmeleri için gereken sağlıklı duygu, düşünce ve davranış
haline doğru geliştirmelerine yardımcı olmakla geçiyor. Birçok meslektaşım gibi
uzun süre bende çeşitli terapi yöntemleriyle danışanlarımın akıl sağlıklarını
korumalarına yardımcı olmaya çalıştım. Ancak seanslar ilerledikçe fark etmeye
başladım ki, danışanlarımın sorunlarının kökünden çözülebilmesi için “bu dünyaya ait olan akıllarının ikna
edilmesi ve farkındalığının artırılması kadar”, “bedenlerinin çevresini saran
ve bu dünyaya ait olmayan astral bedenlerindeki ruhsal kayıtların” da
onarılması gerekebiliyor. Gerçek anlamda bilinçaltında bastırılmış olan duyguların
ve yaşantıların bilince sağlıklı olarak çıkarılabilmesi için hem aklımızın, hem
de ruhumuzun arasında uyumu yakalamamız gerekiyor. Newton fiziğinin hakim
olduğu bir dünyada, çevremizi beş duyumuzla algılıyor ve açıklamaya çalışıyorken,
duyularımızın ötesinde bir varlık boyutu olup olmadığı konusu insanlık için
hala gizemini korumakta. Birçok araştırmacı yüzyıllardır ruh üzerine
araştırmalar yürütüyor. Bu konuda çok değerli bilim adamlarının yayınlanmış birçok
önemli yayını bulunuyor.
Ölüm sonrasında bilincin bir şekilde varlığını
sürdürdüğü binlerce yıldır tüm kültürlere hakim olmuş bir düşünce. Her şeyden öte
neredeyse tüm dinler, insanın ölümden sonraki yolculuğu konusuna çeşitli
açıklamalar getiriyor ve hemen hepsi ruhun varlığını kabul ediyor. İçinde
yaşadığımız dünyaya ait olan şey, sadece atalarımızdan genetik olarak miras
aldığımız ve doğumdan itibaren sahip olduğumuz bedensel varlığımızdır. Onunda
her bir hücresini tamamen bu dünyada bırakıp gidiyoruz. Yolculuğun sadece bu
kadar olduğunu, sonrasının olmadığını bir an için varsaysak, sizce ortaya nasıl
bir sonuç çıkardı? Ben hayal bile etmek istemiyorum. Bizler ruha sahip olmayı
deneyimleyen bedenlerden ibaret değiliz, bedenlenmeyi deneyimleyen ruhsal
varlıklarız. Dolayısıyla ruhsal sorunlarımıza bulduğumuz akli çözümler her
zaman geçerli olamayabiliyor. Bu nedenle daha derinde yatan duygusal travmaları
çözebilmek için bazen görünenin ötesine bakabilmek gerekiyor.
Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi; “Ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir
armağandır ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”. Hz. Mevlana “Ey ruh âleminden bu dünyaya doğup gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm değil, bu ikinci bir doğumdur; doğun, doğun!”diyor. Yani yolculuk oldukça uzun.
Bugüne kadar danışanlarımla yaptığım akli yolculuk,
geçmiş yaşam regresyon çalışmalarıyla ruhsal yolculukla buluşuyor. Böylece
bulmacadaki eksik parçada tamamlanıyor. Amacım kendi akli yolculuğu ile ruhsal
yolculuğu arasındaki bağlantının farkına varmış biri olarak, danışanlarımın da bu
yolculuklarının bağlantılarını keşfetmelerine ve biran önce uyumlamalarına yardımcı
olmaktır.
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL