3 Nisan 2020 Cuma

Hepimiz ikinci el insanlar haline geldik


Hepimiz ikinci el insanlar haline geldik. Bunu bize bir virüs yapmadı. Yüzyıllardır içinde bulunduğumuz, yaratıcılığını kullanmaktan korkan, düşünen yeni bakış açıları üreten herkese şüphe ve düşmanlıkla yaklaşan, üretmeyi kopyalamak, konuşmayı laf ebeliği yapmak olarak algılayan kolaycı, tembel, taklitçi anlayışımız yaptı.

Krishnamurti’nin “Farkındalığın Işığı” kitabında “hepimiz ikinci el insanlar haline geldik” diye tanımladığı şey tam da bu. Senelerce okullara gittik, eğitimler aldık, kitaplar okuduk ve bilgi biriktirdik. Bu bilgiler elbette başka insanların düşüncelerinden oluşuyordu. Birçok seminerde “Düşünceleriniz sadece size ait değil” diyerek anlatmak istediğim şeydi bu. Başta eğitim sistemimiz olmak üzere, yazılmış birçok kitabın, söylenmiş birçok sözün en önemli sıkıntısı özgünlükten uzak, yaratıcılığa kapalı, ezberci, taklitçi yapıda olmasıdır. Aslında çoğunlukla neredeyse hepsi “ikinci el düşünceler”dir.

Düşünceler deneyimle başlar, bilgiye evrilir. Beynimiz bu bilgiyi sentezleyip hareketleri oluşturur. Buna ister “etki-tepki” deyin, ister “ne ekersen onu biçersin” fark etmez. Elbette bilgi çok değerlidir, ama bizi düşünmeye sevk eden, aklımızın dinamiklerini sarsan, doğru bildiklerimizi unutturabilecek kadar sarsıcı düşünceler korkutucu değil heyecan verici olmalıdır. Hatırlayın Küçük Prens bu heyecanı değiş-tokuş için pilotla yaptığı pazarlıkta “Bana bir koyun çiz” diyerek aratmıştı. Ama bir şartı vardı, büyüklerin ilk görüşte anlayacağı gibi değil, çizilen resim sadece çocukların anlayabileceği şekilde olmalıydı. Pilotta ona üstünde delikler olan sandık resmini çizmişti. Küçük Prens böylece kutunun içinde tam da hayal ettiği koyunu görebilecekti.

Karşılaşabileceğimiz en büyük tehdit aslında birbirimizi taklit ederek, tekrar döngüsüne girmemizdir. Tekrar mekaniklik demektir. Zaten mekanik davranmaya eğilimli zihin tekrar döngüsüne girerse, yüreğiniz ile zihniniz arasında çelişkiler doğar. Bu çelişkiler yaratıcılığınızı engelleyerek enerjinizi aşağı çeker.

Geçtiğimiz ay Fazıl Say “Beethoven: Complete Piano Sonatas” Cd setini çıkardı. Bu hazırlığının neredeyse yirmi yıl aldığını söylüyor. Elbette yorumunun rahatsız ettiği tutucu klasikçiler olduğunu da ekliyor. Eleştirenlere tüm yazıda anlattığım şekilde cevap vermek isterim. Eğer kusursuz bir Beethoven yorumu dinlemek isteseydim Paul Lewis veya Igor Levit’i tercih edebilirdim. İkisi de harika çalmışlardı. Ama ben Fazıl Say’ın Beethoven’ı nasıl hissettiğini anlamak için onu dinledim. Bence harika bir yorum. Özgün, yaratıcı ve korkusuz. Mekaniklikten uzak. Fazıl Say’ın sandığın içindeki koyunu nasıl hayal ettiğini çok güzel anlatıyor.

Yeni şeyler denemekten korkmayın. Bu bizi ikinci el insanlar olmaktan çıkarabilecek tek formül. İçinizdeki çocuğa izin verin, bu sizi çok daha eğlenceli kılacak.

Sevgi ve aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR/DBU ve Regresyon Psikoloğu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler!...