Bebeklerin anne karnındaki süreci nasıl yaşadıkları hakkında yazılan yüzlerce tıbbi kitap var. Ancak hemen hiçbiri bu sürecin spiritüel kısmına değinmiyor. Hatta neredeyse bebeğin ruhsal ve duygusal gelişimini yok sayıyor. Örneğin 16. haftadan itibaren çocuğun anne karnında ışığa duyarlı olduğunu, yirminci haftada konuşmalara tepki vermeye başlayacağını, yirmi beşinci haftada müzik sesine tekmeyle cevap verdiğini biliyor olabilirsiniz.
Ancak altıncı aydan itibaren annenin duygularındaki değişimi anladığını belli edebildiğini biliyor musunuz? Ya da annesinin duygularının, asabiyetinin bebeği derinden etkilediğini ve karı- koca arasındaki ilişkinin bebeğin tüm yaşamını değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu?
Anne karnı ve şimdiki yaşam regresyonu çalışmalarından sonra daha da net anladım ki, anne ve baba adayı olarak bizler çocuk yetiştirmeyi kabul ettiğimiz andan itibaren, gerek doğumdan önce, gerek doğum sırasında ve sonrasında tüm adımlarımızı planlamalıyız.
Yapılan çalışmalara, gözlemlere göre bebeğin anne karnındaki geçirdiği anlar, tüm yaşamını etkileyebilecek şeyleri tecrübe ettiği zaman dilimleri. Örneğin;
-
Babanın hamile
karısını duygusal ve fiziksel olarak taciz etmesi veya tam tersine
görmezden gelmesi çocuk için tehlikeli olduğunu,
-
Stres altındaki
hamile bir kadının, çocuğuna yanlış sinyaller gönderdiğini,
-
Bebeğin henüz anne
karnında ‘istenmiyorum’ hissine kapılabildiğini,
-
Ekonomik
nedenlerden dolayı ‘bu bebeğe bakabilecek miyiz?’ endişesinin, her ne kadar
anne bebeğini tüm kalbiyle istiyor olsa da bebeğe ‘istenmiyorsun’ mesajı verdiğini,
-
Henüz anne
karnındayken babasını kaybeden çocukların ekstra özen istediğini,
-
Mutsuz evliliklerden
doğan çocukların yaşıtlarına göre daha ufak tefek kaldıklarını, aşırı ürkek ve
duygusal olarak annelerine bağımlı olabildiklerini, biliyor musunuz?
Bebeğin dünyaya geldiği ortamın onu ciddi şekilde etkilediği de kesin. Baktığımızda
bebeğin doğum esnasında yaşadıkları da onun için bir travma olarak
nitelendirebilir. Doğum esnasında yaşanılanların bebek için önemlidir. Mesela
göbek kordonu yanlışlıkla boynuna dolanan bebeklerin, yetişkinliklerinde boğaz
bölgesiyle ilgili, özellikle de yutkunma problemleri yaşadıklarını görmekteyiz.Yapılan araştırmalar zor doğumla, komplikasyonla dünyaya gelmiş bebeklerin ileride suç işleme oranlarının istatistiksel olarak yüksek olduğunu göstermekte. Sezaryen doğumlarda bebeğin normal doğumla dünyaya gelen bebeklere göre çok daha fazla kucaklanma ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Çünkü bebek sezaryen doğumlarda zahmetsizce, bir anda, bulunduğu ortamdan çekilip alınıyor. Normal doğumda ise çok daha fazla çaba sarf ediyor.
İndigo, kristal veya gökkuşağı çocukları. Nasıl adlandırırsak adlandıralım, sağlıklı çocuk yetiştirmek hiçte kolay değil. Geleceği şekillendirecek olan bu çocuklar. Daha doğrusu bizim bu çocuklara karşı davranışımız. Onlara öğreteceklerimiz gelecek nesillere de aktarılacak. Sırf bu yüzden bile çocuklarımıza, anne karnından itibaren huzurlu, mutlu, sıcak ve güvenli bir ortam sunmalı ve kendini ifade edebilmesi için uygun ortam yaratmalıyız.
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı