20 Eylül 2012 Perşembe

Bebeklerin anne karnındaki yolculukları hakkında ne kadar doğru bilgiye sahibiz?



Bebeklerin anne karnındaki süreci nasıl yaşadıkları hakkında yazılan yüzlerce tıbbi kitap var. Ancak hemen hiçbiri bu sürecin spiritüel kısmına değinmiyor. Hatta neredeyse bebeğin ruhsal ve duygusal gelişimini yok sayıyor. Örneğin 16. haftadan itibaren çocuğun anne karnında ışığa duyarlı olduğunu, yirminci haftada konuşmalara tepki vermeye başlayacağını, yirmi beşinci haftada müzik sesine tekmeyle cevap verdiğini biliyor olabilirsiniz.  
Ancak altıncı aydan itibaren annenin duygularındaki değişimi anladığını belli edebildiğini biliyor musunuz? Ya da annesinin duygularının, asabiyetinin bebeği derinden etkilediğini ve karı- koca arasındaki ilişkinin bebeğin tüm yaşamını değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu?
Anne karnı ve şimdiki yaşam regresyonu çalışmalarından sonra daha da net anladım ki, anne ve baba adayı olarak bizler çocuk yetiştirmeyi kabul ettiğimiz andan itibaren, gerek doğumdan önce, gerek doğum sırasında ve sonrasında tüm adımlarımızı planlamalıyız.
 
Yapılan çalışmalara, gözlemlere göre bebeğin anne karnındaki geçirdiği anlar, tüm yaşamını etkileyebilecek şeyleri tecrübe ettiği zaman dilimleri. Örneğin;
-          Babanın hamile karısını duygusal ve fiziksel olarak taciz etmesi veya tam tersine görmezden gelmesi çocuk için tehlikeli olduğunu,
-          Stres altındaki hamile bir kadının, çocuğuna yanlış sinyaller gönderdiğini,
-          Bebeğin henüz anne karnında ‘istenmiyorum’ hissine kapılabildiğini,
-          Ekonomik nedenlerden dolayı ‘bu bebeğe bakabilecek miyiz?’ endişesinin, her ne kadar anne bebeğini tüm kalbiyle istiyor olsa da bebeğe ‘istenmiyorsun’ mesajı verdiğini,
-          Henüz anne karnındayken babasını kaybeden çocukların ekstra özen istediğini,
-          Mutsuz evliliklerden doğan çocukların yaşıtlarına göre daha ufak tefek kaldıklarını, aşırı ürkek ve duygusal olarak annelerine bağımlı olabildiklerini, biliyor musunuz?
Bebeğin dünyaya geldiği ortamın onu ciddi şekilde etkilediği de kesin. Baktığımızda bebeğin doğum esnasında yaşadıkları da onun için bir travma olarak nitelendirebilir. Doğum esnasında yaşanılanların bebek için önemlidir. Mesela göbek kordonu yanlışlıkla boynuna dolanan bebeklerin, yetişkinliklerinde boğaz bölgesiyle ilgili, özellikle de yutkunma problemleri yaşadıklarını görmekteyiz.
Yapılan araştırmalar zor doğumla, komplikasyonla dünyaya gelmiş bebeklerin ileride suç işleme oranlarının istatistiksel olarak yüksek olduğunu göstermekte. Sezaryen doğumlarda bebeğin normal doğumla dünyaya gelen bebeklere göre çok daha fazla kucaklanma ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Çünkü bebek sezaryen doğumlarda zahmetsizce, bir anda, bulunduğu ortamdan çekilip alınıyor. Normal doğumda ise çok daha fazla çaba sarf ediyor.
İndigo, kristal veya gökkuşağı çocukları. Nasıl adlandırırsak adlandıralım, sağlıklı çocuk yetiştirmek hiçte kolay değil. Geleceği şekillendirecek olan bu çocuklar. Daha doğrusu bizim bu çocuklara karşı davranışımız. Onlara öğreteceklerimiz gelecek nesillere de aktarılacak. Sırf bu yüzden bile çocuklarımıza, anne karnından itibaren huzurlu, mutlu, sıcak ve güvenli bir ortam sunmalı ve kendini ifade edebilmesi için uygun ortam yaratmalıyız.
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

5 Eylül 2012 Çarşamba

Kayıp Ruhlar, Davetsiz Enerjiler ve Ruhsal Eklentiler



Ruhsal Enerji Nedir?
Ruhsal enerjimizin en önemli amacı tekamül etmek. Dolayısıyla ölümden sonraki sürecin en doğru işleyişi ışığa doğru yolculuk, yani ruhsal aleme geçmek. Kuran’da Münker ve Nekir olarak adı geçen meleklerin bizi kabir aleminde karşılayarak ışığa olan yolculuğumuza eşlik edeceklerini belirtiyor. Ayrıca bu süreç hakkında halen yaşamda olan insanların, ölüme yakın deneyimlerini anlattıkları yüzlerce kitap bulunmakta. Bu konuda yazılan tüm kitaplar göstermekte ki, ruhun bedeni terk ettiği andan itibaren başlaması gereken bir ruhsal alem yolculuğu var.
“Beden, can çocuğuna gebedir. Bir ömür boyu onu vücut rahminde taşır, besler; ölüm rûhun bir başka âleme doğması hâdisesinin sancılarıdır” diyor Mevlana.

Fiziksel bedenin hemen üstünde bulunan eterik bedenin enerjisi ise ölümden sonra bir, iki hafta kadar sürer. Ruhsal olarak duyarlı kişilerin veya çocukların yakınlarının ölümünden sonra, bir süre daha onların enerjilerini hissetmelerinin nedeni eterik bedenin enerjisinin henüz bitmemiş olması ve onlara görünmesi olabilir. Kabir ziyaretinden sonra dönüp dönüp geriye el sallayan çocuğa, bunu neden yaptığı sorulduğunda ölen kişinin kabir başında onlara el salladığını söylemesi gibi bir çok örnek olay bunu doğrulamaktadır.

Anadolu’da ölen kişinin arkasından; 

  •  Ölen kişi rahat etsin diye, yedi gün her akşam dua okunur.
  •  Ölenin üzerinden çıkarılan giysileri “canı elbiselerin içinde kalmıştır” inanışından dolayı hemen yıkanır.
  • Öldüğü odada üç gün ışık yanar, bir kap içerisinde su bırakılır. Evin diğer taraflarının lambası da yakılır. Bu uygulamanın nedeni, “ölenin ruhu evde olurmuş ve dermiş ki - Bakalım lambalar yanıyor mu, yoksa sönmüş mü?” inanışıdır.
  • Cenazenin gömüldüğü kırkıncı gün “kırk mevlidi” okutulur.
  • Ölünün gömüldüğü 52'nci gün mevlit ve Yasin suresi okutulur; o gün ölenün etinin kemiğinden ayrıldığına inanılmaktadır.

Tibetin ölüler kitabında da dört rahibin ölen kişinin başında 41 gün boyunca yolculuğu hakkında bilgiler vererek ruhu yönlendirdikleri ve her adım konusunda bilgilendirdikleri anlatılmakta.
Ruhsal Eklenti Nedir?
Ruhsal enerji ölüm anındaki duygu ve düşünceleri de taşır. Bazen ölümden sonra, herhangi bir sebeple ruh bu yolu takip edemezse, enerji dünya düzleminde takılıp kalabilir. Bu durumda ruhsal enerji, boyutlar arasında dolanır durur, bazen de benzer duygusal komplekslere sahip olan başka insanlara eklenir.
Bu yolunu kaybetmiş varlıklar, bazen sadece birinin şefkatine bile çekilebilir.
“Bir danışanıma yaptığım eklenti temizliği sırasında 12-13 yaşlarındayken okuldan dönerken nedensizce kabristana gittiğini ve orada hiç tanımadığı bir çocuk mezarını temizlediğini anlattı. O sırada göğsüne yerleşen bu çocuk enerjisi, sonrasında onun okul başarısını olumsuz etkilemiş, çevresiyle karşı uyumsuzluğunu artırmıştı. Evlenmeden öncede stresi tavan yapmıştı, çünkü bu enerji danışanımın özellikle hamile kalmasını istemiyordu. Çünkü ona göre zaten göğsünün üstüne yerleşmiş bir ruhsal çocuğu vardı. Danışanım bu durum karşısında gerçekten çok şaşırmıştı. Sonrasında yapılması gerekeni yaptığımızda, yani ruhu bu şefkati tanrının ışığında bulacağına ikna edip sevgiyle ışığa gönderdiğimizde evlilik stresi tamamen ortadan kalktı.”

Normalde, insanlar bu ruhların bedenlerine eklenmesine karşı korunaklıdır. Bu korumanın etkisi “hastanede kalış, ciddi bir hastalık veya yoğun duygusal çöküş dönemleri” gibi dönemlerde düşebilir.
Bir başka erkek danışanım panik atak için geldiği seans öncesinde yaptığımız eklenti temizliği sırasında yaşadıklarını şöyle anlatmıştı. “Sanki biri başımda oturuyor gibi. 30 yaşlarında erkek enerjisi. 17 yıldır benimle. Panik ve kaygı duygusu çok yüksek. Suda boğulmuş.” Böylelikle olaylar karşısında kendi endişe duygusunun neden paniğe döndüğünü de kavramış oldu.

Ruhsal eklentiler oldukça yaygındır ve teşhis edilebilir. Açıklanamayan yorgunluk, depresyon, bağımlılıklar, kaygı, ani ruh hali değişimleri, öfke, suçluluk, kaybetme korkusu veya somatik semptomlar, şiddete, acı çekmeye veya içki ve uyuşturucu bağımlılığına özel bir arzu ruhsal eklentilerin izini verebilir.
Davetsiz Enerjilerin Eklenti Terapisi ile gönderilmesi elbette danışanların bütün problemlerini çözmez, danışana ait diğer semptomların tedavisi için geçmiş yaşam terapisi de gerekebilir. Yine de bir seansta birçok şeyin üstesinden gelinebilen etkili bir iyileştirici yaklaşımdır.

Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR/Davranış Bilimi Uzmanı