Neredeyse on ay önce bir dostumu kaybettim. Hani ne
zaman başınız sıkışsa yanınızda olacağını bildiğiniz insanlar vardır ya,
onlardan biriydi O. Sözleşmiştik, rakı içecek, dertleşecektik. On ay önce bir
gece vakti, o bedende yaşadığı anlarını bitirdi. Bir gün sonra haberi
geldiğinde, bir organımı kaybettim ve hiçbir zaman tamamlanamayacağım diye
düşündüm. Kalbimde bir kara delik oluştu, duygularım, düşüncelerim ne zaman ona
doğru yaklaşsa etrafında ne varsa yuttu durdu. Dilim sustu, düşüncelerim sustu,
aklım sustu.
“Bir
insanın başına gelebilecek en kötü şeyin sevdiği, değer verdiği birini bu
yaşamda bir daha asla göremeyeceğini bilmek olduğunu anladım.”
“Yanılmışım!”
O’nu bir daha göremeyecek, dertleşemeyecek olmak
değilmiş zor olan.
Asıl zor olan daha yılı dolmadan insanların hayatın
normale dönmesi gerektiğini vurgulayıp durmasıymış. Ne ise o normal? İnsanların
birer birer ortadan kaybolmasıymış zor olan. Sanki hiç yokmuş gibi, hiç olmamış
gibi hatıralardan, akıldan çıkmasına tanıklık etmekmiş. “Asıl zor olan “unutulmasına”
tanıklık etmekmiş.” Bir
dostun ölümü, onu alışıldık bedende görememek, dokunamamak değilmiş aslında. Elli
yıllık bir ömrün yaşantılarını, bir yıl bile olmadan unutmayı normal sayan
insanlar var ya. Bir dostun ölümü, hatıralarının yok sayılmasıyla başlıyormuş.
Ben bir dostumu kaybettim, bundan on ay önce. Ama
aklına gelen soruları, ne kadar kolayca ve ne kadar derinlemesine sorguladığını
unutmadım, bir çocuk gibi nasıl hızlı öğrendiğini, nasıl heyecanlandığını, hayallerine
tutkuyla nasıl sarıldığını, nasıl hızla harekete geçtiğini ve arkada sevdiği
insanları bıraktığını unutmadım. Bunlar neler gördü diye bakan gözlerini, naif,
sıcak gülümsemesini unutmadım.
Huzur içinde gittiğini, ama gittiği yerde çokta uzun
kalmayacağını biliyorum. Çünkü ruhunu burada nasıl hızla arındırdığına tanık
oldum. Yüklerinin çoğunu nasıl bıraktığını biliyorum. Çok değil birkaç ay
içinde, dünyanın bir yerinde bir bebek doğacak. Hızla büyüyecek, kocaman biri
gibi davranacak, akla gelmeyen derinlikte sorular soracak, derin derin sanki
büyük bir adammış gibi bakacak, sıcacık gülümseyecek. İşte o zaman ben onun
artık yeni bir bedende olduğunu duyumsayacağım ve iki kadeh “Gentleman Jack”
koyacağım.
Şerefine kaldıracağım onun ve tüm diğer güzel
ruhların…
Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR/Davranış Bilimi Uzmanı/Regresyon Psikoloğu