Geçen hafta Gezi Parkında başlayan şiddetsiz eylemle
Türkiye’de sivil sesin organize olabildiğini, her türden kutuplaşmanın “Üç
tane ağaç, bir karış toprak” için politize olmadan birleşebildiğini
görmek çok sevindirici.
Devrim ve aşk üzerine okuduğum en güzel romanlardan
biri Vedat Türkali’nin “Bir gün Tek Başına” sıydı. Bu romanda Türkali, Türkiye’de
devrimci hareketin başarısız olmasını karşısında burjuvazinin olmamasına bağlıyordu. Yıllar
içinde bir burjuva kültürü oluştu mu, bunu sosyolog arkadaşlara sormak lazım. Ama
bir nebze oluştuysa bile, işte o burjuvaların yetiştirdiği çocuklar bugün
Taksim’de taşsız, sopasız, şiddetsiz eylemlerle bir devrim gerçekleştiriyorlar.
“Canım
bir süre sonra hepsi unutulur”
diye düşünenler varsa şunu söylemeliyim. “Taksim’de indigoların
önderliğinde başlayan bu devrimin dünyadaki spiritüel hazırlıkları doksanlardan
beri sürüyor. Yani birkaç kişinin durup dururken aklına gelen bir şey değil bu
yaşananlar, ruhsal anlamda yıllardır ekilenlerin sonucu. Gazın, suyun, copun
şiddetine rağmen, insanların giderek çoğalmasını bazı insanların aklı almıyor
biliyorum. Çünkü bu aklın değil, ruhun devrimi ve artık hiçbir şey aynı
olmayacak.” Dolayısıyla bu bilinç evrimine uyum sağlayabilen, dönüşebilen,
değişebilen politikacılarla güzel günler göreceğiz. Şu anki yapıyla pek mümkün
görünmese de, her geçen gün yaratılan sinerjiyle bu yapıda oluşacaktır.
Konu sadece alanını korumak olduğunda bu milletin
dayanma gücünün ne kadar yüksek olduğunu bize 275 kiloyu kaldıran Seyit Onbaşı,
orduya sadece 8 saat kazandırabilmek için ölen Yahya Çavuş, Çiğiltepeyi ele
geçiremediği için utancından intihar eden Albay Reşat bey göstermişti. Biz
bugün onları unutmuş gibi davranıyor olsak da, bu onların gerçek olmadığını
göstermez. Tıpkı birileri yok saysa, küçümsese de Taksimde binlerce insanın
sürekli nöbet değişiminde olması gibi. Ramtha seksenlerde gri adamlardan, onların
dünyanın globalleşmesindeki, ekonomisindeki ve elbette savaşlardaki rollerinden
bahsetmiş ve bizi bu günler için uyarmıştı. O gri adamlar şimdi “Ne
güzel uyuyorlardı kardeşim, niye uyandırıyorsunuz” diye iç
geçiriyorlardır. Ezoterizm eğitimlerimde benimde en çok üzerinde durduğum
konulardan biri dünyanın negatife doğru düşüş sürecini halen devam
ettirdiğidir.
Yeterince inanırsak yapamayacağımız hiçbir şey yok
bizim, yeter ki kimsenin maşası olmayalım, politize olmadan ağaca, toprağa,
vatana sahip çıkalım. Biz Anadolu insanıyız. Doğu ile batının, eril ile
dişinin, akıl ile ruhun birleştiği yerdeyiz. Bugün ülkemizde yaşanan her şey gün
gelecek tüm dünyaya ışık tutacak.
Bu arada yıllar önce Berlin’de aklıma gelen bir
anımı paylaşmak istiyorum sizinle. Ben küçükken babaannemler Harbiye - Elmadağ’da
otururdu. 9-10 yaşımdan itibaren özellikle kış aylarında bazen bir demet çiçek
alıp ziyaretlerine gitmek, büyükbabamla Cumhuriyet gazetesinin Pazar bulmacasını
çözmek benim için büyüdüğümü göstermek demekti. 1978 kışında bir pazar aynı
niyetle gittiğimde, büyükbabamın Gezi Parkında olduğunu söyledi babaannem.
Yanına gittim, Gezi Parkında bir kestane ağacının şahitliğinde iki saat bulmaca
çözdük kara kışın ayazında. Nasıl üşüdüğümü bugün gibi hatırlıyorum. Bu anıyı
belki otuz yıl sonra yine kara kışın ayazında gittiğim Berlin’de bir parktan
geçerken tekrar hatırlamıştım. Bu büyükbabamla baş başa geçirdiğim tek andı, ya
da benim gerçekten yalnız olduğumuzu hatırlayabildiğim tek anı. O zamanlar orası
gerçekten Gezi Parkıydı. “Şimdi Gezi Parkındaki tüm şiddetsiz eylemciler
büyükbabamla yalnız kaldığım tek ana şahitlik eden o kestane ağacına sahip
çıkarak, anılarıma, geçmişime, bir o kadar da geleceğime sahip çıkıyorlar
aslında.” Herkese yürek dolusu teşekkürler!...
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR / Davranış Bilimi Uzmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler!...