Sevgili dostlar uzun bir dönem sonra nihayet tekrar
yazmaya vakit ayırabildim. Arayı bu kadar açtığım için sabırsızlananlar ve
sitem edenler var. Ne olur kusura bakmayın. Biliyorsunuz bu kış benim için
oldukça yoğun geçti. Dolayısıyla biraz dinlenmek ve bu sırada kendimi de dinlemek
istedim. Bugün sizinle oldukça merakla okuyacağınız bir konuyu paylaşacağım.
“Ölümün
ötesinde neler oluyor?”
Uzun bir süredir çeşitli terapi çalışmaları yapıyorum.
Bu çalışmalarım son zamanlarda çoğunlukla geçmiş yaşam regresyon terapisi
alanında yoğunlaşmaya başlamıştı. Bir geçmiş yaşam regresyon çalışması
seansında üç önemli aşama var. Bunlar; keşif, çözümleme ve tamamlama aşamaları.
Bana gelen birçok danışan aslında keşif bölümünü merak ederek geliyor.
“Acaba
geçmiş yaşamlarımda kimdim?”, “Nasıl
bir hayatım vardı?”, “Bir
ruh eşim var mıydı ve onu tekrar görebilecek miyim?”
ve elbette… “Nasıl
öldüm? Ölürken yalnız mıydım? ” vs.
Birçok geçmiş yaşamımı keşfetmek için çokça çalışma
almış biri olarak, ben de aynı soruları bolca sormuştum. Keşif bölümü elbette ilginç
olmasının ötesinde tüm çalışmayı yönlendiren yapısıyla oldukça önemli bir aşama.
Ancak ben bugün sizinle bu keşfin sonunda danışanların o geçmiş yaşamlarında öldükten
sonra, ruhları bedenlerinden ayrıldığı
andan itibaren verdiği bilgileri ve deneyimleri paylaşmak istiyorum.
Düzenli terapi çalışmaları yapan bir çok terapist
bile ölümden sonraki bu bölümü çok uzatmak istemiyor, hatta belki de bir çok
danışan gibi bu bölümden biraz korkuyor. Oysa bence çözümlemenin başladığı bu
bölüm, en az keşif bölümü kadar, belki de ondan çok daha ilginç. Danışanların
birçoğu özellikle de travmatik bir geçmiş yaşamı ve/veya ölümü olmuşsa, daha
önce onlarca belki de yüzlerce geldiği ve “yuva” diyebileceği bu yerde müthiş
bir huzura kavuşuyor. Ben “O geçmiş yaşam bitti ve geride kaldı, artık
ışıktasın!” dediğim andan itibaren bedeni gevşiyor, yüzüne bir
gülümseme yayılıyor ve adeta tüm yaşamlarının bilgeliğine tekrar kavuşuyor.
Akla gelebilecek her şekilde, hatta aklınıza bile
gelemeyecek şekillerde ölen insanlar sayısız kere bana, ışığa geçtikten sonra
ölümden korkmamız için tek bir nedenin bile olmadığını gösterdi. O yere göğe
koyamadıkları fiziksel bedenini geride bıraktığı andan itibaren, sanki üzerindeki
tüm ağırlıklardan kurtulmuş gibi inanılmaz bir rahatlama ve özgürlük duygusu her
yanınızı kaplıyor. İnsan kendini o kadar özgür ve sınırsız hissediyor ki, sanki
ışığın bir parçası haline geliyor. Artık tüm bilgiye hakim, artık her şey saf
ve açık, artık “iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış” yok. O geçmiş yaşamda onlara
akla gelemeyecek kötülükleri yapanları bile çözümleme çalışmalarından sonra affedebiliyor,
hatta deneyimlerine yardımcı oldukları, kendilerine yol gösterdikleri için onlara
teşekkür bile edebiliyorlar. Kulağa imkansız gibi geliyor biliyorum, ama inanın
buna sayısız kereler tanık oldum. Işıktaki bilgelik o kadar yoğun ki, bazen
çokta spiritüel düşünmediğini zannettiğiniz insanlar bile size bilgelik dersi
verebiliyorlar. Keşif bölümünde hayatının zor bölümlerini görmek insana ağır
gelse de, ışığa geçip bu deneyimleri neden yaşadığını ve belki de daha önemlisi
neden şimdiki yaşamında bunların izlerini taşıdığını öğrendiğinde hiçbir
yargılama, suçlama, eleştirme yapmadan içsel kabule geçebiliyor. İşte bu içsel
kabul ve anlayış şimdiki hayatında aklının halledemediği tüm sorunlara çare olabiliyor.
Ruhun hissedebildiği ve taşıdığı tek acı vicdan azabıdır. Kişi önceki
yaşamlarında yaptığı veya yapmadığı şeylerden dolayı vicdan muhasebesini
bitiremiyor ve kasası sürekli açık veriyorsa, kendi yüksek benliğiyle ışıkta
buluşup çözümlemeye ihtiyacı var demektir. Vicdan azabını ortadan kaldırdığında
ise bu hayatında sevginin, başarının, mutluğun kapısını aralayıverir. Bazen
çözüm aslında tamda önümüzdedir. İhtiyacımız olan tek şey fiziksel engellerden
ve sınırlardan kurtulup, ışığa yükselmektir.
devam edecek…
Sevgiyle ve aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler!...