“AOKIGAHARA” Japonya’da Fuji dağını çevreleyen bir
orman. Ağaç denizi diye de adlandırılıyor. Her yıl dünyanın her yerinden
insanlar bu ormana intihar etmeye geliyorlar. Bazıları vazgeçip dönse de, 100
ün üstünde insan her yıl bu ormanda ölüyor.
“The Sea of Trees - Sonsuzluk Ormanı” filmi
hikayeye buradan başlıyor. Filmin erkek oyuncusu karısının beklenmedik ölümünü
atlatamayıp ona verdiği sözü tutarak ölmek için mükemmel yer olarak tanımlanan
bu ormana geliyor. Ancak bu ormanda ölmeye gelen bir başkasıyla karşılaşıyor. Bu
kişiyi “Ken Watanabe” oynamış. Bence çok etkileyici bir performansı var. Filmin
büyük bölümü bu iki kişinin ormandan çıkılabilecek yolu aramaya çalışmasıyla
geçiyor. Ancak elbette anlatmak istediği şey bu kadar değil.
Öncelikle ilişkilere odaklanıyor. Hep söylerim,
biten ilişkilerin sonunda genelde kötü şeyleri hatırlarız. Bu egomuzun acımızı
azaltarak bizi hayatta tutma çabasından kaynaklanır. Oysa elbette birçok güzel
anıya da sahibizdir. Az getirisi olan bir işte çalışan akademisyen erkek “Matthew
McConaughey” ve tüm ödemeleri üstüne
almak zorunda kalan emlakçı kadın “Naomi Watts” filmin iki ana karakteri. İlişkilerinin
son anlarında iletişimlerinin artık ne kadar azaldığına, birbirlerine neredeyse
olumlu hiçbir şey söyleyemediklerine ilişkin sahneler oldukça yalın. Bazen
konuşurken diliniz zehir taşımaya başlar ya, hani ağzınızı açsanız sokarsınız
karşınızdakini. Tam da bunu yapmaktan, birbirleriyle neden birlikte olduklarını
unutmuş haldelerken kadın hastalanıyor ve tüm sorunlar rafa kalkıyor.
Hayat “Biz” olduğumuzu hatırlatmak için “Ben” lerin
tehdit altına alınmasını sağlar.
“Ben” bir kez tehdit edildi mi, her şey ve
herkes onun etrafında kilitlenir. Diğer her şey önemini yitirir. Bu bizim
buraya neden geldiğimizi anlamamız için bir fırsattır aslında. Bazen
görünenlerin arkasında çok önemli mesajlar yatar. En önemli şeyin gerçek sevgi
olduğu gibi. Kişi her şeyi ve herkesi saf sevgiyle kabul edebilir, yargılamaktan,
eleştirmekten vazgeçebilir ve samimiyetle özür dileyebilirse her şey kendiliğinden
çözülür. Eğer bunu yapamazsak ölüm bile bir çıkış olmaz, “Araf” ta sıkışır
kalırız. Tamamlanamamışızdır çünkü, bir şeyler eksiktir, doğru parçayı bulmadan
ve onu düzeltmeden dünyadan ayrılmamız mümkün değildir.
Sonsuzluk Ormanı filmde
“Araf”ı simgeliyor. Kefaretler ödenmeden ruhlar serbest kalamıyor çünkü.
Film hakkında yapılan
her tür eleştiriyi bir kenara bırakın ve izleyip kendi kararınızı verin. Harcadığınız
her dakikaya değecek bence.Sevgiyle ve Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR / Davranış Bilimi Uzmanı / Regresyon Terapisti