29 Mart 2020 Pazar

Sevgi ve Gelecek Umudu


Ben varoluşunu ışık işçiliği olarak tanımlayan biri değilim. Elbette bu idrak becerimin farklı bir düzlemden etkilenmediği anlamına gelmiyor. Okuduğum, anladığım, farkına vardığım her yeni bilgiyi, her yeni kavrayışı, bunu dinlemeye hazır insanlarla paylaşmaktan hep keyif duydum. Yaşadığımız bu trajik günlerde bir farkındalığı daha paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce Kryon’un mesajlarını yazan seri kitapları okumaya başladığımda onun bizi 2012’ye ve belki de foton kuşağına hazırlamaya çalıştığını düşünmüştüm. Şimdi dünyanın nasıl hızla değiştiğini görüp, yaşanan her şeyi idrak etmeye çalıştığımda aslında Kryon’un bizim bilinç seviyemizi bugünlere hazırladığını fark ediyorum.

Lee Carroll’un 1996 yılında kaleme aldığı “İnsan Ruhunun Simyası” kitabında, Kryon ışık işçilerine şöyle sesleniyor;

“Gezegenin değişim sürecinde tüm insanlığın “büyük geçişi” tamamlayabilmesine destek olabilmek için buradayım. Benim burada yapmaya çalıştığım şey temelde size bu değişim sürecinde “huzur ve bilgi” vermektir. “Bu dönemde insanları yönetmek veya ün kazanmak için korku yayan felaket habercilerine dikkat edin.” Bu insanlar “eski enerji sistemi” ile hareket ediyor ve bu sistem artık sizin için uygun değil. Yeniçağdaki yeni enerji sistemi Sevgi’ye dayanır. “İnsan ve Yerküre” birbirinden ayrılamaz. Onlar aslında tek bir varlık olarak kabul edilirler. Toprağın titreşimi yükselmeden, üzerindeki insanın titreşimi yükselemez. “Yeniçağda değişmemeyi seçenler, onlara kendi biyolojileri tarafından aktarılan hastalık tohumlarına sahip olacaklar. Bu onların daha doğmadan önce planladıkları bir şeydir. Bu bir ceza değildir.” Başınıza gelen herhangi bir şeyin kurbanı olduğunuzu düşünmeyin. Aksine size korkutucu gelen olayların ortasında durun ve bunun planlanmasına nasıl yardımcı olduğunuzu hatırlayın. O zaman şöyle düşünebilirsiniz: “Ruhum adına, kontratımın tam merkezinde olma yeteneğini yaratıyorum.” Sizin için bundan daha güvenli bir nokta yoktur. Sevgili ışık işçileri “korku” yeni çağın düşmanıdır. İşler zorlaşıp hiç ummadığınız insanlar size sorularla geldiğinde, onlara “gelecek umudu” verin. Birçoğunuz işte bunu yaptığında kontratınızın merkezinde olacak, yolunuzun sevgiyi paylaşmak olduğunu fark edeceksiniz.”

1996 yılında yazılan birçok şeyin günümüzde yaşananlarla bu kadar çakışması size de ilginç gelmiyor mu? Televizyonlara çıkan birçok uzman birbirinden farklı görüşler öne sürüyor. İleri görüşlü olanlar “bu salgın sonrasında dünyanın değişeceğini ve artık yeni bir dünya düzeninin oluşmaya başlayacağını” dile getirmekten çekinmiyorlar. Yaşananları hala eski dünya enerjisi ve bilgisi ile anlamaya çalışan bazı bilim adamları da sürekli korku yaymaya devam ediyor.

Peki, bizim üstümüze düşen ne? Önce kendi kontratımızı gözden geçirmeli, dünyada ki yaşantımızda bir kurban olmadığımızın, tekamül yolculuğuna çıkan cesur bir ruh olduğumuzun farkına varmalıyız. Sonrasında yaşam planımızda değişim yapmak istiyorsak, bunun için hiçbir zaman geç olmadığını, bu konudaki çalışmaları her zaman gerçekleştirebileceğimizi hatırlamalıyız. Elbette sonrasında başkalarının da bu farkındalığa ulaşabilmesi için, onlara daha fazla sevgi ve gelecek umudu vermeliyiz.

Sevgi ve aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR/DBU ve Regresyon Psikoloğu

25 Mart 2020 Çarşamba

Karantina günlerinde ne izlemeliyim


Karantina başladığından beri ne izleyelim, ne okuyalım, bize ne tavsiye edersiniz diye çok soran var. Ne okunmalı kısmıyla ilgili bir paylaşım yaptım. O çok daha kolaydı. Ancak “Ne izleyelim?” biraz zor bir soru?

-        Hangi tür filmleri veya dizileri seversiniz?  
-        Sinema veya dizi dünyasına ne kadar ilgilisiniz?
-        Uzun soluklu şeylerden mi hoşlanıyorsunuz, yoksa kısa öz bir mesajı mı olmalı?
Bu soruları çoğaltmak mümkün. Ama ben yolu kısaltmak için kategorileştirmeyi deneyeceğim.

Film önerileri
1.     Bence böyle bir dönemde ilk sıraya umut aşılayan, size iyi hissettiren filmleri koymalısınız. Benim seçkilerimin başında rahmetli Robin Williams filmleri var. Patch Adams, Can dostum, Aşkın Gücü ve Ölü Ozanlar Derneği diyebilirim. Ardından Amelie ve Bugün Aslında Dündü harika seçimler olur.
2.     Romantik komediler: Buraya tüm Meg Ryan filmlerini ekleyebilirim. Ama ikisini seçiyorum. Fransız öpücüğü ve Mesajınız var. Ardından hiç eskimeyen Aşk engel tanımaz, Sen uyurken ve Cennet Gibi gelebilir.
3.     Elbette Noel temalı fimler. Bence en iyileri 39.Cadde de Mucize, Şahane Hayat, Aile Babası, Tesadüf .
4.     Kader, kuantum ve seçimler konularında etkili mesajları olan filmler Rastlantının Böylesi, Kader Ajanları, Kış Masalı, Baraka, Yıldızlararası, Kaynak, Mr.Nobody, 8 Saniye.

Dizi önerileri
1.     Eskimeyen uzun soluklu diziler: Başta Fringe ve Suits gibi sizi sıkmadan 6-7 sezon götürebileceğiniz diziler. Daha kısa olsun derseniz La casa de papel, Narcos, Billions gibi yakın zaman popülerlerini tavsiye edebilirim. Atladığınız varsa çok seveceksiniz.
2.     Yeni ama umut vaat eden diziler: Paralel evrenler, zamanda yolculuk, kelebek etkisi gibi konularda kafa yormak isterseniz Dark, Counter Part, Stranger Things öncelikli olmalı bence.
3.     Lucifer ve Sex education size keyifli zaman geçirtebilecek eğlencelikler. Belki Anne-e nin iyimser dünyasına da misafir olmak istersiniz.

Youtube önerileri
İbrahim Selim’i hala keşfetmediyseniz büyük kayıp olur. Cem Yılmaz’ı konuk aldığı bölümle başlamanızı öneririm.

Önemli Not: kahramanınruhsalyolculuğu bloğumda bu filmlerin bir çoğunun incelemesi de vardır. Önce okur, sonra izlerseniz keyfiniz daha da artabilir.
Sevgiyle, Aşkla ve sağlıkla kalın,

Kartal ÖZAL
PDR, DBU ve Regresyon Psikoloğu

19 Mart 2020 Perşembe

İyimserlerden misiniz, yoksa kötümserlerden mi?


Birçok danışanım haklı olarak, ne olacak halimiz, bu durumu nasıl atlatacağız sorusunu soruyor. İçinde bulunduğumuz bu çılgın Corona Virüsü sürecini davranış bilimleri açısından ele alıp, olanları mümkün olduğunca yorumlamaya çalıştım.

Öncelikle olumlu olanlar;
Mümkün olduğunca 14 Altın kuralı uygulamaya çalışın. Ancak dikkat etmelisiniz ki zaten bu 14 kuralın ilk “7 tanesi yurt dışından geldiyseniz veya gelen biriyle temas kurduysanız geçerli.” Kalan 7 kuralda hayatımızı normal yaşamamızı engellemeyecek kurallar. Ben geçtiğimiz bir haftada birçok kişiyle bire bir görüştüm. Artık herkesin “selamlaşırken temastan kaçındığını, çantasında bir hijyenik solüsyon taşıdığını, yanında yoksa talep ettiğini, ellerini sıklıkla ve gerektiği gibi yıkadıklarını, hasta olanların sokağa çıkmaktan kaçındıklarını, diğer insanlarınsa mecbur olmadıkça dışarıya çıkmaktan kaçındıklarını” gözlemledim. Bunlar virüsle mücadelede olumlu olanlardı. Herkes sosyal izolasyona uyarsa ihtiyacı olanlar istedikleri zaman sokağa da çıkabilirler, hava güzelse deniz kenarında yürüyebilirler de. 

Olumsuz olanlar ne?
Olumsuzlukları saymadan önce birkaç kavramı açıklamak doğru olacaktır.
Şüphe ve kuşku; Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu ve sorgulama halidir. Gerçeği ve doğruları öğrenmekte şüphe ve kuşku insana yardımcı olan duygulardır.
Hezeyan ise şüphenin gerçeği iyice bozmuş, değiştirmiş halidir. Hezeyanlı kişi gerçekleri değerlendirememeye, gerçek ve hayali ayırt edememeye başlar. “Şüphelendiği durumları kontrol etse de, gerçekleri görse de şüpheleri azalmaz.”

                   “Bireyler, kaygı ve stres durumlarında doğaları gereği farklı biçimde düşünmeye ve hareket etmeye başlarlar.”

Bu farklı düşünme biçimine psikolojide “gerileme” denir. Kişisel özellikler gerilemede belirleyici rol oynar. Psikolojik açıdan gerileyen ve paranoyaların şiddetlendiği topluluklardaki en belirgin özellik insanların “iyimserler ve kötümserler” olarak ikiye ayrılmalarıdır. Şu anda tüm dünya böyle bir yarılmanın içine girmiş durumda. Bir grup insan bu virüsü ve etkilerini en dramatik şekliyle ele alırken, bir grup insan doğal yaşamını sürdürmeye devam etmekte.

Kaygının en büyük sebebi bu virüs hakkındaki bilinmezliğin fazla olmasıdır. Ancak kaygıyı azaltmanın en kolay yolu kendimizi izole etmek veya olası tehdidi yok saymak değil, bu hastalığın yayılımını anlamaya çalışmak ve sağlıklı bilgi edinerek kuruntuların önüne geçmektir. Örneğin grip virüsünü daha iyi tanıdığımızı sanıyoruz. Ama yılda 70 bin kişiyi kaybediyoruz. Görünürde aşısı ve tedavisi olan bir hastalıktan. Ama bu bizi korkutmuyor veya aşırı tedbir ihtiyacı duymuyoruz. Oysa her yıl form değiştirip 500 milyon insanı tekrar enfekte edebiliyor. Yıllar belki onlarca yıllar içinde corona ile de yaşamayı öğreneceğiz. Nüfusun büyük kısmı yıllar içinde enfekte olacak diyor uzmanlar. Bu sadece zaman meselesi. Alınan tüm önlemler virüsün hızlı yayılımını engellemek için, yoksa kimse bu virüsün yok olup gideceğini söylemiyor zaten.

Bu virüs yayılmaya başladığı andan beri televizyonlar ve sosyal medya yoluyla bir sürü uzman görüşünü dinleme fırsatı bulduk. Bunların içinde iyimserler olduğu gibi, sürekli olumsuzlukları yaymaya çalışan kötümserlere de sıkça rastlıyoruz. Özellikle sosyal medyada “Vakaların hepsi açıklanmıyor, aslında sanılandan çok daha fazla, yeterli önlem alınmıyor, süreç gizleniyor” gibi söylemlerle ve dramatik videolar, hatta çok gereksiz ayrıntı içeren sözde bilgilerle “kişisel hezeyanlarını, toplumsal hezeyana” çevirmeye çalışan sayısız kötümser paylaşım var.

Peki ne yapmalıyız?     
  • Ne olur artık benim şu hastanede karısı, kocası çalışan bir tanıdığım var diye başlayan hiçbir paylaşıma kulak asmayın, hatta bu paylaşımları yapan tanıdıklarınızı bir süre sosyal medyada takip etmeyi bırakın,
  • Üye olduğunuz watsup gruplarından bir süreliğine ayrılın,
  • Evlerde karantina da kalıyor veya işinizi evden yürütüyorsanız, gün içinde mutlaka sevdiğiniz insanlarla konferans görüşmeleri yapın,
  • Gelecek planları üzerine çalışın, örneğin önümüzdeki yaz ne yapacağınızı planlayın, bu süreç bittiğinde neler yapacağınızı hayal edin ki endişeniz azalsın. Ayrıca alt beyniniz yaşamınızı sürdürmek adına yeni kararlar aldığınızı fark etsin,
  • Gün içinde güneşli günlerde balkona veya varsa bahçeye çıkın, yüzünüzü güneşe dönün ve güneş ışığının içinize yayıldığını ve tüm bedeninizi yıkadığını hayal edin.
  • Sizi mutlu eden insanları arayıp dedikodu yapın, havadan sudan bahsedin. Onlara zaman ayırın, kısacık süreler içinde olsa mutlaka pozitif şeylerden konuşun,
  • Ailenizle monopoly, sessiz sinema, kelime bulmaca vb oyunlar oynayın,
  • Çocuklarla çok detaylı konuşmayın, bu süreci bir oyun gibi anlatın,
  • Evdeyken saatlerle hareket etmeyi bırakın, takıntıları azaltmanın en kolay yolu değişik şeyler yaparak beynimizi şaşırtmaktır,

Unutmayın bu virüsün etkisinin azalmasının ardından uğraşacağımız psikolojik ve fizyolojik sorunlarımız, ne yazık ki corona virüsünden çok daha fazla olacak. Önümüzdeki yaz “evham, kuruntu, takıntı hatta fobilerle” daha çok baş etmeye çalışacağız.
Sonuç olarak tüm insanlık önemli bir sınavdan geçiyor. 
Ayrımın neresindesiniz? 
İyimserlere mi, yoksa kötümserlere mi katılacaksınız?

Sevgi ve aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
Regresyon Psikoloğu ve Davranış Bilimleri Uzmanı