Eric
Satie müziğinin insanı çok rahatlattığı yorumunu duymuştum
Ayhan Sicimoğlu’ndan. “Kendinizi
üzgün veya bıkkın hissettiğinizde 15 dakika dinleyin, her şey değişecek”
demişti. Bende tavsiyesine uyup güne Satie
ile başladım bu 1 mayıs sabahı. Gnossiennes No:1 tavsiye edilir.
Piyanistin tercih ettiği “Gnossienne” kelimesinin herhangi bir dilde karşılığı bulunmuyor.
Olası en yakın teori “Gnossienne”
kelimesinin kökeninin “gnosis”ten
geldiğinin düşünülmesi ve “Ruhani, sezgiyle
elde edilen bilgi” olarak çevrilen bu kelime kökünün de bu parçaya önayak
olması. Satie dinlerken o ruhani
duyguyu ve sezgilerinizin harekete geçtiğini hissediyorsunuz. Bende bu sabah Satie dinlerken, uzun zamandır düşündüğüm
bir şey aklımın kıvrımlarında anlam buldu.
İçinde büyüdüğünüz çevre sizin karakterinizi
oluşturur. Size konan isim bile dünyaya karşı duruşunuzu etkiler. Yakın çevreniz
için siz artık Ali, Ahmet, Ayşe, Ayla’sınızdır. Kelimeleriyle, yorumlarıyla,
bakış açılarıyla size şekil verirler. Çevreniz sizi bir oyun hamur gibi işler. Çok
cimrisiniz diye eleştirilirseniz, sevilmek için her şeyinizi vermeye çalışan
biri olursunuz. Şişman olduğunuz söylenirse, yaşamınız boyunca zayıf kalmaya
çalışmaktan başka çareniz olmaz. Sizi takdir eden ve destekleyen, hatalarınızda
size doğru yolu bulabilmeniz için yön gösteren bir çevrede büyürseniz,
özgüvenli, hata yapmaktan denemekten korkmayan, yaratıcı ve güçlü bir kişilik
geliştirirsiniz. Sürekli susturulduğunuz, eleştirildiğiniz, yargılandığınız bir
çevrede büyürseniz, değersiz, özgüvensiz, harekete geçmekten korkan,
dolayısıyla her şeyin ortalamasına razı olan biri olur çıkarsınız. Sizi komik
bulan kişilerin yanında espri yeteneğiniz tavan yaparken, güzel bulan birinin
yanında sürekli bakımlı olmaya çalışırsınız. Sonunda sizde kendinizi onların
gördüğü gibi görmeye ve değerlendirmeye başlarsınız. Size sunulan illüzyonun bir
parçası olursunuz.
Sorunlarınızın çözümü aslında “olduğunuzu zannettiğiniz kişi, size
empoze edilen kişi” olmamanızda saklanır. Onun için kendiniz
hakkında anlattıklarınız kadar, anlatmaktan kaçındıklarınız da önemlidir. Gizlemeye
çalıştığınız, hatta belki sizde var olduğunu unuttuğunuz şeyler bile.
İyi bir dinleyici anlattıklarınızdan, ateizminizde
yaratana küskünlüğünüzü, fedakarlığınızda yalnız kalma korkunuzu, sevgisizliğinizde
incinme endişenizi görebilir. Aynen mükemmellik arayışınızda onay ihtiyacınızı,
yardımseverliğinizde suçluluk duygunuzu görebileceği gibi.
Böylelikle onun yanında kendinizi “olduğunuzu
zannettiğiniz kişi” gibi görmeyi bırakır, sınırları ortadan kaldırıp “olabileceğiniz
kişi” gibi görmeye başlarsınız. Aklın yargıları yerini ruhun yolculuğuna
bırakır. Onaylanma ihtiyacını bıraktığınızda zaten olduğunuz halinizle mükemmel
olduğunuzu, ait olma duygunuzu serbest bıraktığınızda benzersizliğinizi,
sevilme ihtiyacını kaldırdığınızda etiketlere ihtiyaç duymayan bütünselliğinizi
fark edersiniz. Aslında yeterince yoğunlaşırsanız o kör alanlarınızda unutulmuş
harika bir insanla karşılaşırsınız. Onu keşfetmekten korkmadan ilerlerseniz,
sonunda ruhunuzla buluşursunuz ve artık bir danışman yerine o size yol göstermeye
başlar. Doğa ve tüm evrenle işbirliği yapmaya başlarsınız. Artık rehberiniz
kendinizsinizdir.
Hepimizin acelesi var. Özetler çıkararak yaşıyoruz
hayatımızı. Modern toplumun en büyük ikilemlerinden biri bu. “Hak
ettiğimiz hayatı yaşamak için, hak etmediğimiz bir hayata katlanmak.”
Okul
hayatı, evlilik, iş hayatı ve nihayet emeklilik, egede bir sahil kasabası, şanslıysak
yatağımızda bir son. Oysa ne diyordu Nazım
Hikmet “Tahir ile Zühre”
şiirinde;
“Tahir
olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani yürekte. Mesela bir barikatta
dövüşerek, mesela kuzey kutbunu keşfe giderken, mesela denerken damarlarında
bir serumu ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da, hatta
sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.”
Özet çıkarmayı bırakın artık. Modern toplumun
zincirlerinden kurtulun, hak ettiğiniz hayatı yaşamayı “hayal etmeyi” bırakın. "Hayatı
hak ettiğiniz gibi yaşamanın" zamanı gelmedi mi? Zamanı gelmedi mi size
başkalarının uygun gördüğü ismin gereksiz tanımlamalarından kurtulmanın? Ruhunuzun
sesini duymaya, ona kulak vermeye başlamanızın zamanı gelmedi mi?
Ruhum bana fısıldadı ve dedi ki; “Yaratanı
ve yarattığı her şeyi tanımaya çalış, her şeyi sev, ama önce kendinden başla!” Halil
Cibran
Aşkla ve sevgiyle kalın,
Kartal ÖZAL
PDR, DBU ve Regresyon Psikoloğu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler!...