1 Mayıs 2020 Cuma

Hepimizin acelesi var. Özetler çıkararak yaşıyoruz hayatımızı.


Eric Satie müziğinin insanı çok rahatlattığı yorumunu duymuştum Ayhan Sicimoğlu’ndan. “Kendinizi üzgün veya bıkkın hissettiğinizde 15 dakika dinleyin, her şey değişecek” demişti. Bende tavsiyesine uyup güne Satie ile başladım bu 1 mayıs sabahı. Gnossiennes No:1 tavsiye edilir. 
Piyanistin tercih ettiği “Gnossienne” kelimesinin herhangi bir dilde karşılığı bulunmuyor. Olası en yakın teori “​​Gnossienne”​ kelimesinin kökeninin “gnosis”ten geldiğinin düşünülmesi ve “Ruhani,​ sezgiyle elde edilen bilgi” olarak çevrilen bu kelime kökünün de bu parçaya önayak olması. Satie dinlerken o ruhani duyguyu ve sezgilerinizin harekete geçtiğini hissediyorsunuz. Bende bu sabah Satie dinlerken, uzun zamandır düşündüğüm bir şey aklımın kıvrımlarında anlam buldu.

İçinde büyüdüğünüz çevre sizin karakterinizi oluşturur. Size konan isim bile dünyaya karşı duruşunuzu etkiler. Yakın çevreniz için siz artık Ali, Ahmet, Ayşe, Ayla’sınızdır. Kelimeleriyle, yorumlarıyla, bakış açılarıyla size şekil verirler. Çevreniz sizi bir oyun hamur gibi işler. Çok cimrisiniz diye eleştirilirseniz, sevilmek için her şeyinizi vermeye çalışan biri olursunuz. Şişman olduğunuz söylenirse, yaşamınız boyunca zayıf kalmaya çalışmaktan başka çareniz olmaz. Sizi takdir eden ve destekleyen, hatalarınızda size doğru yolu bulabilmeniz için yön gösteren bir çevrede büyürseniz, özgüvenli, hata yapmaktan denemekten korkmayan, yaratıcı ve güçlü bir kişilik geliştirirsiniz. Sürekli susturulduğunuz, eleştirildiğiniz, yargılandığınız bir çevrede büyürseniz, değersiz, özgüvensiz, harekete geçmekten korkan, dolayısıyla her şeyin ortalamasına razı olan biri olur çıkarsınız. Sizi komik bulan kişilerin yanında espri yeteneğiniz tavan yaparken, güzel bulan birinin yanında sürekli bakımlı olmaya çalışırsınız. Sonunda sizde kendinizi onların gördüğü gibi görmeye ve değerlendirmeye başlarsınız. Size sunulan illüzyonun bir parçası olursunuz.

Sorunlarınızın çözümü aslında “olduğunuzu zannettiğiniz kişi, size empoze edilen kişi” olmamanızda saklanır. Onun için kendiniz hakkında anlattıklarınız kadar, anlatmaktan kaçındıklarınız da önemlidir. Gizlemeye çalıştığınız, hatta belki sizde var olduğunu unuttuğunuz şeyler bile.

İyi bir dinleyici anlattıklarınızdan, ateizminizde yaratana küskünlüğünüzü, fedakarlığınızda yalnız kalma korkunuzu, sevgisizliğinizde incinme endişenizi görebilir. Aynen mükemmellik arayışınızda onay ihtiyacınızı, yardımseverliğinizde suçluluk duygunuzu görebileceği gibi.

Böylelikle onun yanında kendinizi “olduğunuzu zannettiğiniz kişi” gibi görmeyi bırakır, sınırları ortadan kaldırıp “olabileceğiniz kişi” gibi görmeye başlarsınız. Aklın yargıları yerini ruhun yolculuğuna bırakır. Onaylanma ihtiyacını bıraktığınızda zaten olduğunuz halinizle mükemmel olduğunuzu, ait olma duygunuzu serbest bıraktığınızda benzersizliğinizi, sevilme ihtiyacını kaldırdığınızda etiketlere ihtiyaç duymayan bütünselliğinizi fark edersiniz. Aslında yeterince yoğunlaşırsanız o kör alanlarınızda unutulmuş harika bir insanla karşılaşırsınız. Onu keşfetmekten korkmadan ilerlerseniz, sonunda ruhunuzla buluşursunuz ve artık bir danışman yerine o size yol göstermeye başlar. Doğa ve tüm evrenle işbirliği yapmaya başlarsınız. Artık rehberiniz kendinizsinizdir.

Hepimizin acelesi var. Özetler çıkararak yaşıyoruz hayatımızı. Modern toplumun en büyük ikilemlerinden biri bu. “Hak ettiğimiz hayatı yaşamak için, hak etmediğimiz bir hayata katlanmak.” 

Okul hayatı, evlilik, iş hayatı ve nihayet emeklilik, egede bir sahil kasabası, şanslıysak yatağımızda bir son. Oysa ne diyordu Nazım Hikmet “Tahir ile Zühre” şiirinde;

“Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, Bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani yürekte. Mesela bir barikatta dövüşerek, mesela kuzey kutbunu keşfe giderken, mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da, hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.”

Özet çıkarmayı bırakın artık. Modern toplumun zincirlerinden kurtulun, hak ettiğiniz hayatı yaşamayı “hayal etmeyi” bırakın. "Hayatı hak ettiğiniz gibi yaşamanın" zamanı gelmedi mi? Zamanı gelmedi mi size başkalarının uygun gördüğü ismin gereksiz tanımlamalarından kurtulmanın? Ruhunuzun sesini duymaya, ona kulak vermeye başlamanızın zamanı gelmedi mi?

Ruhum bana fısıldadı ve dedi ki; “Yaratanı ve yarattığı her şeyi tanımaya çalış, her şeyi sev, ama önce kendinden başla!” Halil Cibran

Aşkla ve sevgiyle kalın,
Kartal ÖZAL
PDR, DBU ve Regresyon Psikoloğu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler!...