4 Ocak 2012 Çarşamba

Gerçek aşk nedir?

Gerçek aşk nedir? 
Sevgi nereden gelir?
Bir şeyleri sevme isteğini neden taşırız? 

Elbette sevgi durup dururken boşluktan, bilinmezlikten ya da hiçlikten çıkmaz. Ruhsal kaynağını sevilenden, sevgilinin niteliğinden alan bir şeydir sevgi. Bu niteliklerin bulunması, sevgiyi doğurur ve besler; başka türlü ifade etmek istersek, kimse hiçbir şeyi nedensiz sevmez. Seven herkes baştan sona, sevgisinin haklı bir nedeni olduğuna kuvvetle inanır. 

Simmel’in söylediği gibi; Bir şeye, bize getireceği kazanç açısından değil de, neyse o olduğu için ilgi duyma, sevme, aşık olma yeteneği, ancak insanlığın en yüce katmanlarında bize sunulan görkemli bir Tanrısal armağandır.


Platon, Sevgi, güzellik içinde üreme ve doğma arzusudur (tiktein en tok alo)” demişti. Platon bunu söylerken sanılanın aksine güzellikle bedensel kusursuzluğu kastetmez kanımca. Üreme, bir geleceğin yaratılmasıdır. Yaşamın devam etmesidir. Güzellikse, duru bir şekilde iyi yaşamın kendisidir. Sevgi, o anki bilinç düzeyimizle gözümüze ve gönlümüze en iyi görünen şeye içtenlikle bağlanmaktır. Doğru şeye bağlandıysak zaten bilinç düzeyimiz geliştikçe ondaki güzellikleri gittikçe daha çok fark ederiz. Aşık gerçekten içtense, sevdiği şeyde güzelliği, birbiriyle hiç ilgisi olmayan şeylerde de bulabilir; ısısında, akışında, duruşunda, duruluğunda veya bu bir kişi ise saçının yüzüne düşüşünde, gözlerinin renginde, gülümsemesinde, dudaklarının titremesinde vs. 

Aşık kişi duygularını çözümleyip, içinden kaynayarak sevgilisine doğru akan duyguların yolunu gerçekten izlediğinde, sevgi bağının (asla bağımlılık değil) bu küçük özelliklerle ayrılamayacak şekilde iç içe girdiğini ve sürekli bunlardan beslendiğini fark edecektir. Bence gerçek aşk sevgiliye benzemeye çalışmak, ya da onu değiştirmek değil, var olan tüm özellikleriyle onu kabul edip bütünleşmeye çalışmaktır. Sevilen de sevenin duygularına karşılık verdiği zaman, kaynaşmayla oluşan bir “birlik” dönemi başlar. Bu dönemde her iki kişi de kendi varlığının köklerini ötekine aktarır ve artık kendi içinden değil, ötekinin de içinden düşünmeye, istemeye başlar. Artık sevgili “hakkında düşünülen” olmaktan çıkıp, “içinde taşınan, birlikte yaşanan” haline gelir. İşte o andan itibaren sevgilinin görüntüsünü içimizde bir yerde tüm fiziksel özelliklerin ötesinde yeniden kurgularız. Onu artık sadece kendimize anlatabileceğimiz, sadece kendimizin anlayabileceği bir şekilde seviyoruzdur. 

Bence, işte gerçek AŞK budur!...
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

1 yorum:

  1. güzel,yalın,ruhun ince titrek teline dokunan bir yazı.gerçek aşkı tam manasıyla yaşamak ve anlamak dilegiyle.
    http://sanattarihivearkeoloji.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Yorumunuz için teşekkürler!...