“Niagara
Sendromu” olarak literatürlere geçen bu sendrom, hayatı bir şelaleye doğru akan
nehre benzetir. İnsanlar bu nehre, sonunun nerede biteceğini bilmeden atlar ve
hemen akıntıya bırakır kendini. Günlük olaylar, günlük korkular, günlük zorluklar
deneyimleri oluşturur. Nehrin çatal oluşturduğu yere vardığında ise, hangi tarafa
gitmek istediğine çoğunlukla oluşan bu deneyimlerin yönlendirmesi ile karar
verir. Kendisi için hangi seçeneğin en uygun seçenek olacağını bilinçli olarak seçmez. Birçok insan hayatın bu kırılma anlarında kendi değerleriyle hayatına
yön vermek yerine, çevresi tarafından onaylanma, sevilme, kabul edilme ihtiyacı
ile hareket eder. Sonuç olarak kontrol kendisinde olmadan yaşamını sürdürür. Ta
ki bir gün çağlayanın sesi onu uyandırana kadar. Bir de bakar ki, küreksiz bir
kayığın içinde Niagara Çağlayanı’nda uçurumun eşiğindedir.
“Allah’ım” der sonra, “Ben ne kadersiz insanım”.
Aşağıya düşüş kaçınılmazdır artık. Bazen bu düşüş, duygusal bir düşüş olur, eşinden
ayrılır. Bazen finansal bir düşüştür, işinden ayrılır. Bazen durum daha da
vahimdir, sağlığından ayrılır.
Hayatınızda bugün yüz yüze geldiğiniz tüm
güçlükler, tüm felaketler, büyük bir ihtimalle, nehrin çok yukarısındayken verebileceğiniz
daha farklı kararlarla önlenebilirdi. Ama hayatınızı filmlerdeki gibi seçim
yaptığınız ana geri sarıp, kararlarınızı değiştiremiyorsunuz.
Peki, nehrin en hızlı aktığı anda, azgın
sulara kapılmış gider durumdayken, olayları nasıl kontrolünüz altına alabilirsiniz?
Kürekleri suya daldırıp ters yönde deliler gibi kürek çekmeniz hiç bir işe
yaramayacağına göre, ileriyi planlayabilir, gerçekte varmak istediğiniz yere
doğru bir rota çizebilirsiniz.
Genelde insanlar elde ettikleri sonuçları hayatlarının
merkezine koyar, sevinçleri de, üzüntüleri de abartarak yaşar. Bazen çabuk
gelecek mutluluklara öyle odaklanır ki, bulduğu kısa dönemli çözümler, uzun
dönem sorunlarının nedeni olur. Bulduğunuz geçici çözümler başkalarını ikna
etmek için değil, kendinizi olduğunuz halinizle kabul edememekten kaynaklanır.
Kendimizden kaçarak, nasıl tekamül edebiliriz? Başkalarına iyi görünmek, ya da
hep haklı olmak, ya da zayıf yönlerimizi göstermemek, mükemmel görünmek için harcadığımız çaba
çoğunlukla aslında kendimizden kaçtığımız içindir. Oysa hayatta hesap vermek
zorunda olduğunuz tek kişi kendinizsiniz. Ne iseniz, o olmaya çalışın.
Düşünceleriniz, duygularınız ve davranışlarınız aynılaşmaya başladığında
kendinize yaklaşmışsınız demektir. Çalışmalarımız sırasında iflas eden insanlar
nasıl battıklarını anlatırlarken, ilişkisi biten insanlarsa bu süreci tarif
ederlerken, yaptıkları hamlelerin günü kurtardığını ama geleceği nasıl daha
kötü duruma soktuklarını fark ettiklerinde kendileriyle barışma şansını yakalıyorlar.
Bugün başınıza gelenin hakkınızda hayırlı veya hayırsız
olduğunu, ancak aradan zaman geçtikten sonra anlayabilirsiniz. Bir türlü anlam
veremediğiniz olayları tekamülünüzün bir parçası olarak kabul edin ve sadece şükredin.
Nedenini mutlaka bir gün anlayacaksınız. Kendiniz olun ve unutmayın, siz
olduğunuz halinizle zaten mükemmelsiniz.
Aşkla
kalın,
Kartal
ÖZAL
PDR
ve Davranış Bilimi Uzmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler!...