29 Şubat 2012 Çarşamba

"ULUSLARARASI SERTİFİKALI" RUHUN KABUĞUNU KIRMA EĞİTMENLİK EĞİTİMİ

TÜRKİYE’DE BİR İLK!

"ULUSLARARASI SERTİFİKALI"
RUHUN KABUĞUNU KIRMA EĞİTMENLİK EĞİTİMİ
21-22-23 Nisan 2012

RUHUN KABUĞUNUN KIRILMASI VE ASTRAL TEMİZLİK NEDİR?

Astral bedenimiz ruhumuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Ruhumuz onunla birlikte fizik bedenimize girer ve onunla ayrılır. Dünyaya her doğuşumuzda, aynı astral bedenle fizik bedene bağlanırız. Dolayısıyla geçirdiğimiz tüm yaşamların bilgisi astral bedenimizde saklıdır. Astral bedenimiz ruhumuz için büyük bir hafıza görevi üstlenir.
İşte bu astral bedenimizde çeşitli kereler dünyaya doğumlarımız süresince, birçok hayatımızdan getirmiş olduğumuz tortular da bulunur. Bu tortular, varlığın maddeye bağlanmasından doğar, astral bedenimizin üzerinde zaman içinde birikerek adeta bir kabuk oluşturur. Bu kabuk zamanla insanın kendi öz varlığıyla irtibatının kesilmesine neden olur. Bu kabuğun kırılıp, tortuların temizlenebilmesi için özel çaba gösterilmesi ve özel tekniklerle çalışmalar yapılması gerekir.
Kişinin ruhsal olgunluğa ulaşabilmesi, insan-ı kamil denilen üstün şuur, üstün farkındalık haline gelebilmesi için, üzerindeki kabuktan sıyrılması, arınması son derece önemlidir.
Enerji çalışması, yaşam koçluğu, kuantum, nefes veya geçmiş yaşam terapisi çalışmaları yapan her insan önce kendi astral bedenini bu tortulardan arındırmak zorundadır.

RUHUN KABUĞUNU KIRMA EĞİTMENLİK EĞİTİMİ – 1.ve 2.Level İçeriği

SPİRİTUALİZM, RUH VE BEDEN
- Spiritüalizm nedir?
- Cennet, cehennem, araf, spatyom nedir?
- Hayat ağacının insan ruhu ile bağlantısı nedir?
- Ruh nedir? Dış ruh, İç ruh, Eş ruh kavramları neyi anlatır?
- Reenkarnasyon nedir?  Nasıl gelişir?
- Beden ve Ruhun ilişkisi, Ruhun bedendeki yeri      
       
ÇIPLAK GÖZLE FOTONLARIN ve ORBS DÜNYASININ KEŞFİ
Bir Orb gördüğünüzde, siz ışık varlığın enerji alanını görmektesiniz. Işık beden veya merkabah normalde 6 köşeli yıldız şeklindedir. Varlık geliştikçe daire şeklini almaya başlar. Bu ise tamlığı ve bütünlüğü simgeler. Orblar, auraları genişlemiş beşinci boyut varlıklarıdır. Orbları görüntüleyebilmek için sevgi bilincine ulaşmalısınız.

GEÇMİŞ VE ŞİMDİKİ YAŞAMDA ÇALIŞMALAR
- Önceki yaşamlar ve ara yaşam
- Önceki yaşamlardan kalıntıların tespiti
- Şimdiki zamandaki kalıntı ve zedelenmeler
- Kalıntıların temizlenmesi
- Meditasyonlar ve teknik çalışmalarla yeni hayata merhaba!

ALICI VE VERİCİ DALGA BOYUTUNU DEĞİŞTİRME
Vücudumuzdaki her hücre elektromanyetik bir alana ve rezonansa sahiptir. Vücut ve ruh sağlığı açısından baktığımızda sağlıksız olan hücrede bu rezonansın bozulduğu görülür. Kuantum fiziğinin yasalarına göre düşüncelerin, algılamaların dalga boyutu ve frekansı, o düşünceye ait tüm bilgileri barındırmaktadır. Bu frekans kişi tarafından tam tespit edildiğinde o düşünceye ait her şey bilinir hale gelir.

İKİ NOKTA ÇALIŞMALARI
Tüm katılımcılarla bireysel olarak iki nokta çalışması yapılacaktır

KATILIMCILARIN DİKKAT ETMELERİ GEREKEN KURALLAR
1. Eğitimin 24 saat öncesinde kırmızı et ve kahveden kaçınılmalı,
2. Bir hafta öncesinden itibaren alkol alınmamalı,
3. Rahat, pamuklu veya keten kıyafetler, spor veya topuksuz düz ayakkabı giyilmeli,
4. Çocukluk resimleri getirilmeli (1-5 yaş, 5-9 yaş, 9-12 yaş, 12-15 yaş, 15-21 yaş),
5. Siyah göz bağı ve 3 metre yorgan ipliği,

EĞİTMENLER
Kartal ÖZAL ve Betül SAVAŞER

Siz de International Academy of Spirit ve Humanist Akademi’den katılım sertifikası alacağınız "Ruhun Kabuğunu Kırma Eğitmenlik Eğitimi – 1.ve 2.Level" Eğitiminden faydalanmak istiyorsanız bize 0530 544 40 39 numaralı telefonlardan ulaşabilir ya da info@humanistakademi.com adresine yazabilirsiniz.

26 Şubat 2012 Pazar

Kısa dönemli çözümler, uzun dönem sorunlarınızın nedeni olur!...


“Niagara Sendromu” olarak literatürlere geçen bu sendrom, hayatı bir şelaleye doğru akan nehre benzetir. İnsanlar bu nehre, sonunun nerede biteceğini bilmeden atlar ve hemen akıntıya bırakır kendini. Günlük olaylar, günlük korkular, günlük zorluklar deneyimleri oluşturur. Nehrin çatal oluşturduğu yere vardığında ise, hangi tarafa gitmek istediğine çoğunlukla oluşan bu deneyimlerin yönlendirmesi ile karar verir. Kendisi için hangi seçeneğin en uygun seçenek olacağını bilinçli olarak seçmez. Birçok insan hayatın bu kırılma anlarında kendi değerleriyle hayatına yön vermek yerine, çevresi tarafından onaylanma, sevilme, kabul edilme ihtiyacı ile hareket eder. Sonuç olarak kontrol kendisinde olmadan yaşamını sürdürür. Ta ki bir gün çağlayanın sesi onu uyandırana kadar. Bir de bakar ki, küreksiz bir kayığın içinde Niagara Çağlayanı’nda uçurumun eşiğindedir.
 “Allah’ım” der sonra, “Ben ne kadersiz insanım”. Aşağıya düşüş kaçınılmazdır artık. Bazen bu düşüş, duygusal bir düşüş olur, eşinden ayrılır. Bazen finansal bir düşüştür, işinden ayrılır. Bazen durum daha da vahimdir, sağlığından ayrılır.
         Hayatınızda bugün yüz yüze geldiğiniz tüm güçlükler, tüm felaketler, büyük bir ihtimalle, nehrin çok yukarısındayken verebileceğiniz daha farklı kararlarla önlenebilirdi. Ama hayatınızı filmlerdeki gibi seçim yaptığınız ana geri sarıp, kararlarınızı değiştiremiyorsunuz.
         Peki, nehrin en hızlı aktığı anda, azgın sulara kapılmış gider durumdayken, olayları nasıl kontrolünüz altına alabilirsiniz? Kürekleri suya daldırıp ters yönde deliler gibi kürek çekmeniz hiç bir işe yaramayacağına göre, ileriyi planlayabilir, gerçekte varmak istediğiniz yere doğru bir rota çizebilirsiniz.
Genelde insanlar elde ettikleri sonuçları hayatlarının merkezine koyar, sevinçleri de, üzüntüleri de abartarak yaşar. Bazen çabuk gelecek mutluluklara öyle odaklanır ki, bulduğu kısa dönemli çözümler, uzun dönem sorunlarının nedeni olur. Bulduğunuz geçici çözümler başkalarını ikna etmek için değil, kendinizi olduğunuz halinizle kabul edememekten kaynaklanır. Kendimizden kaçarak, nasıl tekamül edebiliriz? Başkalarına iyi görünmek, ya da hep haklı olmak, ya da zayıf yönlerimizi göstermemek, mükemmel görünmek için harcadığımız çaba çoğunlukla aslında kendimizden kaçtığımız içindir. Oysa hayatta hesap vermek zorunda olduğunuz tek kişi kendinizsiniz. Ne iseniz, o olmaya çalışın. Düşünceleriniz, duygularınız ve davranışlarınız aynılaşmaya başladığında kendinize yaklaşmışsınız demektir. Çalışmalarımız sırasında iflas eden insanlar nasıl battıklarını anlatırlarken, ilişkisi biten insanlarsa bu süreci tarif ederlerken, yaptıkları hamlelerin günü kurtardığını ama geleceği nasıl daha kötü duruma soktuklarını fark ettiklerinde kendileriyle barışma şansını yakalıyorlar.
Bugün başınıza gelenin hakkınızda hayırlı veya hayırsız olduğunu, ancak aradan zaman geçtikten sonra anlayabilirsiniz. Bir türlü anlam veremediğiniz olayları tekamülünüzün bir parçası olarak kabul edin ve sadece şükredin. Nedenini mutlaka bir gün anlayacaksınız. Kendiniz olun ve unutmayın, siz olduğunuz halinizle zaten mükemmelsiniz.
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

24 Şubat 2012 Cuma

İçinizdeki Sese Kulak Verin


 Aklımıza gelen bütün düşünceler, bilinçli veya bilinçsiz olarak kendimize söylediğimiz her düşünce, elektriksel dürtülere çevrilir ve bunlar daha sonra zihinsel emirlere dönüşerek her an hissettiğimiz duyguları ve yaptığımız eylemleri elektriksel ve kimyasal olarak etkilemesi ve kontrol etmesi için beynimizdeki denetim merkezlerini yönetir.
Nasıl ki azgın bir köpeği görmek, beyine adrenalin salgılaması için bir emir oluyor, masum bir kediyi görmek merhamet ve acıma duygularını harekete geçiren başka bir emir oluyor, aynen bunun gibi düşüncemiz de beyin için zihinsel bir emre dönüşüyor.
Örneğin sağlığınızda hiçbir sorun olmadığı halde birkaç kişi size “Hasta gibi görünüyorsun” derse siz de hasta olabileceğinizi düşünmeye başlarsınız. Bu düşünceniz elektriksel dürtülere dönüşecek ve beyninizi o yönde harekete geçirmiş olacaksınız. Büyük olasılıkla da çok geçmeden hastalığın ilk belirtileri vücudunuzda ortaya çıkacaktır. Nitekim tıp araştırmacıları tüm hastalıkların yüzde yetmiş beşinin kendi teşvikimizle olduğunu söylemektedir.
“Başarısız, beceriksiz ve sakar” olduğunuzu düşünürseniz beyninizi ve sinir sisteminizi o yönde harekete geçirmiş olursunuz.
Sonuç olarak geçmişte şu veya bu şekilde hangi “düşünceleri” kendinize programladıysanız onlar sizinle ilgili her şeyi etkiliyor, yönetiyor ve kontrol ediyor. İnsanların büyük çoğunluğu kendilerini olumsuz olarak programladığı için yapabileceklerinden çok daha azı ile yetinmek zorunda kalmakta.
Peki, bu olumsuz programlamayı nasıl değiştirebiliriz?
Olumsuz düşünceleri en hızlı değiştirmenin yolu sıkça olumlu iç konuşma yapmaktır. Olumlu iç konuşmaya örnek olarak şunları verebiliriz;

  • Kendime Güveniyorum
  • Tümüyle Hedeflerime Odaklanıyorum
  • Daima Büyük Düşünürüm
  • Zamanı İyi Kullanıyorum
  • Her Zaman İyimserim
  • Başarılı Bir İnsan Olduğumu Biliyorum
  • Başarısızlıklar Karşısında Yılmam
  • Yaratıcımın Bana Büyük Bir Potansiyel Verdiğinin Farkındayım
  • Hoş Görülü Bir İnsanım
  • Sorunlara Değil Çözümlere Odaklanıyorum

22 Şubat 2012 Çarşamba

Hayatınızın Amacını Bulmak


Dr.Wayne W.Dyer bu belgeselde "Hayatımın amacı ne? Onu nasıl bulabilirim?" diye soran insanlara cevap veriyor. Pek çok insan hayatını direksiyonun başına geçip asla varamayacağı bir yere doğru yolculuk yaparak geçirir. Hırsa yönelik bir seyahate çıkar. İçindeki onu ana rahmine düşüren, orada mükemmel şekilde işleyerek insanlaştıran, muhteşem tanrısallığı unutur.
Egosu ona "Bundan sonrasını biz hallederiz" der ve ekler "Unutma, sen sahip oldukların kadar değerlisin". Oyuncaklarla başlayan bu sahip olma yolculuğu, daha sonra ideal iş, ideal eş, ideal ev, ideal araba şeklinde gelişir durur. Yani aslında sürekli yeni oyuncaklar edinir. Doğal olarak artık şöyle bir yanlış inanç edinmiştir. "Daha fazlasına sahip olmam, daha değerli bir insan olduğumu gösterir". Peki bir gün tüm bu sahip olduklarını kaybedersen geriye ne kalır? Değersizlik, terk edilmişlik, aşağılık duygusu. O zaman sahip olduklarını korumalı, giderek daha bencilleşmeli, yalnızlaşmalı, adeta bir fanusa saklanmalı.
Egonun önemli yanlışlarından biride "Seni sen yapan şey sadece sahip oldukların değil, yaptıklarındır" demesidir. Bu da insanı başarı adını verdiği bir çıkmaz yola sokar. Artık insan olarak değerin, ne kadar şey başardığınla ölçülür. Yani daha çok kazanmak gerek, terfi etmek gerek, elde ettiğim şeye sahip olmaya çalışanlarla mücadele etmek gerek. "Önemli olan bir numara olmak, o zaman herkesle rekabet etmeliyim".
Egonun bir diğer yanlışı "Sen diğer insanların hakkında düşündüklerisin" dir. Diğer insanlar gibi giyinmelisin, yaşamalısın, onların aldıklarını almalısın. Böylece moda denilen şeyin içinde bulursunuz kendinizi ve sürekli tüketmeye başlarsınız.
Egonuzun önemli bir diğer oyunu "Sizi olduğunuz şeye hapsetmeye çalışmasıdır". Örneğin iyi bir anne olmak, iyi bir eş olmak, iyi bir kız olmak bizim toplumuzda kadına örülen en önemli duvarlardır. Elbette bunların hepsi çok kutsal ve önemli değerlerdir. Ancak hiçbiri sizi tek başına tanımlamaz. Dolayısıyla birinden onay almak için değil, sadece öyle mutlu olduğunuz için yaptığınız eylemler ruhunuzu besler ve geliştirir.
Hayatınızın ikisinde şunu fark edebilirsiniz "Siz bir bedenden ibaret değilsiniz, insanlığı deneyimleyen bir Ruh'sunuz. İlahi bir kaynaktan geliyorsunuz ve aslında bu kaynak her yerde. Dolayısıyla her yerdeyse o zaman içinizde de olmalı.  Sizin içinizdeyse, o zaman siz hayatınızda ne eksik diye düşünüyorsanız onunda içinde olmalı. O zaman hayatınızda eksikliğini duyduğunuz şeyle sizin aranızda zaten tanrısal bir kaynak var. Tek yapmanız gereken bu bağı fark edip kendinize doğru akmasını sağlamak".
Hayatınızın bu yeni bölümünde eski alışkanlıklarınızı bırakabilir, eski düşünce yapılarından arınabilirseniz her şeyin uzanabileceğiniz mesafede sizi beklediğini görebilirsiniz. Doğal halinize güvenin, içinizdeki doğallığı yaşayın. Her şeyi kontrol etmeniz gerekmez. Hayat elinizin altından akıp gitmeden, yakalayıp tadını çıkara çıkara yaşayın.
Aşkla kalın,
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

19 Şubat 2012 Pazar

İnsan karşısındakinden neler bekler?


Karşınızdakinin Yansıttığı Kişiliği Kabul Edin!

İnsanlar arası ilişkileri bozmak açısından geçerliliği kanıtlanmış olan kesin bir formül vardır. Bu da karşınızdakini değiştirmeye çalıştırmaktır. En sevdiğiniz insanlar bile bir süre sonra sizden nefret etmeye başlarlar.

Karşınızdakine Seçim Hakkı Tanıyın!

Ne kadar geçerli olursa olsun, insanlar kendilerine gösterilen doğruları uygulamaktan rahatsız olurlar. Unutmayalım ki kimse kimseye hayatı reçete edemez, ya da gümüş tepside sunamaz. Hayat tecrübelerimizi ve deneyimlerimizi ancak karşımızdaki istediğinde onunla paylaşmalıyız.

Karşınızdakini Asla Utandırmayın!

İnsanlar utandırılmaktan nefret ederler. Bu sebeple de olaya yol açan kendi kusurlarını düşünmek yerine, nefretlerinin, kendilerini utandıran kişiye yöneltirler. Hatası ne olursa olsun, başkalarının yanında utandırdığınız, teşhir ettiğiniz kişiyle aranızdaki bütün köprüler yıkılır.

İnsanların Övgü ve Onay Bekleme İhtiyacı Vardır!

Karşımızdakinin olumlu özelliklerini fark etmek ve bu doğrultuda geri bildirimler vermek onunla iletişimimizi olumlu etkiler. Onların gönlünde ayrı bir yerimiz olur. Günümüzde yanlışları değil, "doğruları" yakalamak anlayışı geçerlidir.

Karşınızdakine Size Yardım Etme Fırsatı Verin!
Kendisine ihtiyaç duyulduğunu bilmek herkesi mutlu eder. İnsanlar güçlerini gösterebilmek ve kendilerini kanıtlayabilmek için, çevrelerine ve size bir şeyler verebilmek konusunda büyük bir istek duyarlar. Bu fırsatı arada bir sevdiklerimize vermek bize bir şey kaybettirmez. Yardım istemekten kaçınmayın!...

Karşınızdakine Doğru Bilgi Verin!

Hangi nedenle olursa olsun, karşınızdakine gerçek dışı bilgi vermeyin. “ O nasıl olsa anlamaz”, “Onun iyiliği için söylemiyorum” gibi ifadeler kendimizi kandırmak veya kendimizi savunmak için kullandığımız mekanizmalardır. Eninde sonunda karşımızdaki gerçekleri öğrenecektir.

Karşınızdakini İyi Dinleyin!

Bütün insanlar söyleyeceklerinin önemli ve değerli olduğuna inanırlar. Karşınızdaki kişiye verdiğiniz değerin en önemli göstergesi onu dinlemek için ayırdığınız süre ve dinleme biçiminizdir. Karşınızdakinin ne söylediğini sürekli keserseniz o da sürekli olarak daha önce söylediklerin tekrar etmeye başlar. Kelimesi kelimesine bilseniz bile karşınızdakinin söyleyeceklerini dinleyin. Sonra onun söylediklerini özetleyerek ona geri bildirimde bulunun. Bu karşınızdakine inanılmaz bir rahatlık verecektir. Nede olsa anlaşılmak güzel şeydir. 

Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

13 Şubat 2012 Pazartesi

Kahramanın AŞK'a Yolculuğu


Kahramanın “Aşk”a Yolculuğu
Yazımın başlığını Kahramanın “Aşk”a yolculuğu koydum… Çünkü tam da böyle bir şeydir Aşk. Kahramanca çıkılan bir yolculuktur yani. O ana kadar sizin olan, hatta siz olan her şeyi, herkesi, her inancı geride bırakabilecek bir cesaretle, coşkuyla, tutkuyla, mutlulukla, sevinçle çıkardığınız bir yürek yangınıdır. İnsanın yeniden varoluşudur…

Hani Mecnun çalmış ya kapısını Leyla’nın…
Seslenmiş Leyla içeriden “Kimsin?” diye…
“Benim!” deyince Mecnun,
“Burada ikimize yer yok” demiş Leyla.
Bir süre sonra geri dönen Mecnun yine çalmış kapısını Leyla’nın…
Yine içeriden seslenmiş Leyla “Kimsin?” diye…
“Senim!” deyince Mecnun, açılmış Aşk’ın kapısı…

Bazen bu derece kendinden geçişler içerir Aşk. Ruhun ta içinde hissettiği, sanki bu dünyaya ait olmayan bir şeydir. Sıradan dünyayı geride bırakıp, kendinizi yeniden kurguladığınız bir maceradır. Yanlışlıklardan, eksikliklerden çekinmeyen insanın, kendini arayışıdır sevgilide. Gerçekten aşıksan sadece sevgiliyi sevmezsin. Sevgiliyle birlikte, hayatın kendisini seversin, insanları seversin mesela, hayvanları seversin. Güneşi fark edersin sonra, ay ışığını, yıldızları keşfedersin. Sanki milyonlarca yıldır orada değilmişler gibi. Gerçek aşk sevgiliye benzemeye çalışmak, ya da onu değiştirmek değil, var olan tüm özellikleriyle onu kabul edip bütünleşmeye çalışmaktır. Sevilen de sevenin duygularına karşılık verdiği zaman, kaynaşmayla oluşan bir “birlik” dönemi başlar.
Her aşk bir derstir aşığa, her aşık bir öğretmen!... Onu kendi yolculuğunda bir adım ileri götüren... Şimdi bir dakika durun ve düşünün, siz Aşklarınızdan ne öğrendiniz? Kalarak hayatı yaşanmaya değer kılma kavgası mı verdiniz, yoksa kolayı seçip giderek kendinizden mi kaçtınız? Sizi nehrin karşısına geçiren kayıktır Aşk… Aşık için ilk eşik kayığa binmektir korkusuzca… Aşkın başladığı yerde korku biter, yaşam başlar... Nehrin karşısında sizi bekleyen çeşitli sınavlar, ödüller, kavgalarla soyunabilirseniz bütün kabuklarınızdan, en zayıf halinizle kendinizi emanet edebilirseniz sevgilinin şefkatine, sevgisine, o zaman aşkı “Sevgi” haline dönüştürebilirsiniz. Yok, korkarsanız bu dönüşümden, saklarsanız kendinizi maskelerinizin arkasına, sırtınızda giderek ağırlaşan ve size hayatı zorlaştıran bir kambur oluverir. Her aşk cesaretle ve güvenle çıkılması gereken, ruhunuza doğru çıktığınız yeni bir yolculuktur. Sonsuz sevinçlerle, sonsuz acıları bir arada yaşayıp bilgeleşebilmek içindir bu aşk yolculuğu. Dünyanın yeniden keşfidir. İnsanın kendisini ve çevresini yeniden yaratmasıdır. Doğru bildiğiniz yanlışlardan kurtulmak, üzerinizdeki gereksiz yükleri bırakmak için size verilmiş bir şanstır. Aşk, insanı yeni bir insan yapar.
Aşk olgunlukta gerektirir. Ancak olgun bir aşık, aşkı ve sevgiliyi kendisine sunulan var olma fırsatı olarak görebilir, kendisini yeterince aşka adayabilir. Kierkegaard, “Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir” derken bunu kasteder. Çünkü ancak gerektiğinde sizi mutsuz etmekten korkmayacak kadar sizi seven biri, eşlik edebilir kendinizi keşfetmenize. Size aynalık edebilecek kişi geliştirebilir sizi, derinlerde sakladığınız kırılgan, korunmasız benliğinizin sizin en önemli parçanız, varoluşunuz olduğunu kalbinde hisseden ve bunu cesaret ve içtenlikle size haykıran kişidir sevgili. G.G. Márquez  “Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum...” derken tam da bunu anlatır.
Simmel “Bir şeye, bize getireceği kazanç açısından değil de, neyse o olduğu için ilgi duyma, sevme, aşık olma yeteneği, ancak insanlığın en yüce katmanlarında bize sunulan görkemli bir Tanrısal armağandır” diyor. Onu seviyorsunuz diye değil de, sadece sizi sevdiği için, yani içinden öyle geldiği için sizinle olandır sevgili…
Bu nedenle eli tutulasıdır…
Bu nedenle dudakları öpülesi…
Bu nedenle o biricik, tek ve eşsizdir…
Bu nedenle cesaretle, sizi kaybetmekten korkmadan geliştiren, içtenlikle seven her sevgili ruhunuza eşlik edendir, “Ruh eşinizdir.” Çünkü o sizi bütünle kaynaştıran bir “meleksi el”dir. Dolayısıyla dışarıda bir yerlerde belki de hiç karşılaşamayacağınız eş ruhunuzu aramaktansa, başınızı kaldırıp sevgilinizin gözlerinin içine bakın. Orada kendinizi görebiliyorsanız sıkıca sarılın hem sevgilinize, hem ondaki kendinize…

“Ben evimde bir “meleksi el”le yaşadığım için çok şanslıyım ve onu çok seviyorum. Benim her geçen gün kendime doğru aşkla yol almamı sağlıyor ve ben her geçen gün bir pervane gibi yanıyorum aşkının yarattığı ışıltılı ateşle…”
Aşkla kalın…
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

11 Şubat 2012 Cumartesi

İçimizdeki Yaratıcı


Çoğu insan için yaratıcı özellik sadece Yaratan’a ait olan bir özelliktir. Bunun içinde sadece ustalarının izinden giderek, onlar kadar iyi yapmak en önemli başarılarıdır. Jung “Yeni bir şey akıl ile değil, içeriden gelen bir oyun içgüdüsü ile bulunur. Yaratıcı zihin sevdiği nesnelerle oynar” diyor. Oysa birçok insan sadece başkalarını modelleyerek yaşıyor. Evlerini dekorasyon dergilerindeki sayfalar gibi döşeyen insanları düşünün. Eğer yeni döşenen ev insanın kendi zevkini anlatmıyorsa, duygularını okşamıyorsa içinde güven ve sevgiyi bulmak biraz güç olur. Yaratıcılık yaşamın doğal düzenidir. Yaşam saf yaratıcı enerjidir. Dolayısıyla yaratıcılık yeteneği, yaratıcı zihin bize Tanrı’nın olağanüstü bir hediyesidir. Onu her kullanışımızda Tanrı ile daha çok bütünleşir, ona daha çok yaklaşırız.
Puccini “Bu operanın müziği bana Tanrı tarafından aktarıldı. Ben sadece onu yazıp halka ilettim” diyor.
Brahms “ Fikirler bana doğrudan Tanrı’dan akar” diyor.
Louis Armstrong “Çaldığımız müzik yaşamın kendisidir” diyor.
Tüm bu müzisyenler yarattıkları şeyin Tanrısal olduğunun ve bu yaratımları sırasında ona daha da yaklaştıklarının farkında. Bizler de yaratıcı kanalımızı açtığımızda ve kullanmaya başladığımızda yaşamımızda güçlü değişimler olacaktır.
Birçok çocuk aslında içinde yaratıcı yanının kıpırdayıp durduğunu ve yaşama yansımak istediğini hisseder. Ama çoğu zaman yakınlarında olan ve maddi dünyayı göreceli olarak ondan daha iyi tanıdığını düşünen yetişkinler bunu bastırmak için elinden geleni yapar. Çünkü hayallerinin peşinden gitme düşüncesi maddi dünyaya ait bir düşünce değildir. Böylece çoğu insan yaratıcı enerjisini başkalarının yaşamlarına, düşüncelerine, planlarına odaklayarak kendi yaşamında olağanüstülükten kaçar. Yaratıcı enerjisini kabul eden, destekleyen ve hatta geliştiren çevrelerde büyüyen insanlarsa, hem kendileri için, hem içinde yaşadıkları toplum için, hatta bazıları tüm insanlık için mucizevi yaratımlarda bulunabilirler.
Picasso “Her çocuk bir sanatçıdır. Sorun büyüdükten sonra da sanatçı kalabilmektir” diyor.
Günümüzde sıfır noktasına inebilmek için yapılan tüm meditasyonlar, şimdi de kalabilmek için ulaşılmak istenen düşünce(sizlik) hali, ya da bir psikologa giderek aklının saplantılı düşüncelerinin dışına çıkarak, kendine yeniden ulaşma çabası, sonuçta doğuştan bizimle olan, büyüdükçe kaybettiğimizi sandığımız saf yaratıcı önsezilerimizi yeniden kazanabilmek için yaptığımız eylemlerdir.
Üniversitenin ilk günü Bilim Felsefesi dersinde bana doğru yerde olduğumu gösteren, sonrada yaratıcılık ve özgünlük konusunda ilginç yöntemler kullanarak katkıda bulunan Nuray Sungur hocama en içten teşekkürlelrimle.
Kartal ÖZAL
PDR ve Davranış Bilimi Uzmanı

Zeyland Çocukları Kampüsü - Ana-Baba Okulları-1


Zeyland Çocukları Kampüsü
Zeynep Giyim A.Ş; Örme ve dokuma çocuk giyiminde entegre bir firma olarak, 1970 yılında başladığı tekstil sektöründeki yolculuğuna bugün lider konumunda devam etmektedir. Tesislerimizde; 0 – 16 yaş çocuğunun sağlığı ön planda tutularak, kanserojen madde içermeyen boya ve aksesuarlarla, Ekoteks 100 belgesi standartlarına, çevre koruma koşullarına uygun üretim yapılmaktadır. Fabrikamız doğal gaz enerjisi kullanmakta ve kojenerasyon sistemiyle kendi elektriğini üretmektedir. Koleksiyonlarımız başta Avrupa olmak üzere birçok ülkeye ihraç edilmekte ve iç piyasada yaklaşık 300 çocuk butiğinde satılmaktadır.
Zeynep Giyim 41 yıllık tecrübesini perakende sektöründe de kullanarak müşterilerine; Türkiye çapındaki Zeyland Çocuk Mağazalarında hizmet vermektedir. Mağazalarımızda Rifle JR, Miimio, Deep West, Zeyland markalarının koleksiyonlarının satışı yapılmaktadır.
Zeynep Giyim, yıllardır kalitesinden ödün vermeden, çizdiği yolda istikrarla yürümekte, ilk günkü dinamizmiyle, heyecanıyla, yenilik ve atılımlarına devam etmektedir. Bu kapsamda sosyal sorumluluk bilinciyle “Zeyland Çocukları Kampüsü” projemizi hayata geçirmiş bulunuyoruz. HumanİST Akademi işbirliğiyle düzenleyeceğimiz kampus eğitimlerinde, yarının dünyasını oluşturacak çocuklarımızın bireysel gelişimine katkı sağlayacağımız çok renkli ve faydalı konular ele alınacağı gibi, kimi zamanda çocuklarımızla olan iletişimimizi artırmamız ve onları daha iyi anlayabilmemiz için ebeveynlere yönelik “Ana-Baba Seminerleri” düzenleyeceğiz.  Bu seminerlerin ilki Şubat-2012 de İstanbul Güneşli Merkez ve Maltepe mağazalarımızda. Konusu “Yeniçağın Çocukları”.
Yeniçağın Çocukları
Yeni bir çağdayız; geleneksel yöntemlerle çocuk yetiştirmek artık tek başına yeterli değil. Zamane çocukları, yani "yeniçağın çocukları" çok özel, yüksek bilinç düzeyleriyle yeni çağın farklılığının bilincine sahip olarak doğuyorlar. Onlarla iletişim kurmak için kendimizi geliştirmemiz şart. Peki biz onları yetiştirmeye ve onlara rehberlik etmeye ne kadar hazırız? Çocuklarınızın ne istediğini bilen, kendinden emin ve ısrarcı tavırları karşısında ne yapacağınızı şaşırıyorsanız, bilgi dağarcığına kolaylıkla kayıt eden, sevgi enerjisi yüksek, öz güveni yerinde, korku ve endişelerden sıyrılmış çocuklar yetiştirmek istiyorsanız bu seminer tam size göre.